Nazlı Orta

Eğitimde Fırsat Eşitsizliği

Nazlı Orta

Yıllarca pedogojik boyutta aldığımız eğitimlerde, tv’lerde, yasalarda duyduğumuz okuduğumuz bir kavrama dikkat çekmek istiyorum bu haftaki yazımda. Fırsat eşitliği nedir sizce? Fırsatlarımız ne kadar eş ya da böylesi bir zamanda, böylesi ulaşılması güç imkanlar uçurumunda? Peki, eğitimde fırsat eşitliği nedir? Ülkemizde ne kadar geçerlidir? Siz bunları sorgularken yardımcı olsun diye bir iki tanım alıntısı ekliyorum hemen şuracığa;
“Herkesin eşit koşullarda başladığı bir sürecin, kişinin ilerleme gücü ve yetenekleri doğrultusunda farklı konumlara ulaştığı eşit olmayan bir durumla sonuçlanması gerektiğini belirten fırsat eşitliği kavramı, Margaret Thatcher tarafından ‘eşit olmama hakkı’ olarak tanımlanır.” Cümlenin başına dikkat lütfen! Eşit koşullarda başladığı süreç diyor, çok ütobik geliyor kulağa değil mi? Ve sonunda kişinin ilgi, alaka ve emek doğrultusunda var etmesi gereken durumdan bahsediyor. Buna can-ı gönülden katılıyorum. Fakat bizim ülkemizde bu tanımlama tersine işliyor sanki.Herkesin eşit olmayan koşullarda, ilerleme gücünün belli politik ve yeterli statüsel zenginlik aşamalarından elimine edilmesiyle, yetenekleri doğrultusunda, dozu artırılan hayal kırıklıkları yaşayarak asla eşit değiliz başlangıcına döndüğümüz kaotik bir yıkım gibi. Yüzünüze bakarak sizinle dalga geçtiğini düşündüğünüz durumlar olur ya, işte bu kavramda öyle gelmiyor mu size? Bunu düşünedurun lütfen ben asıl gelmek istediğim yere varayım, yani eğitimdeki fırsat eşitliğine. Neymiş tanımlama;  “Eğitimde fırsat eşitliği kişilerin becerilerini hiçbir ayrışmaya ve engele maruz kalmadan en iyi şekilde geliştirebilmesi, eğitime yönelik hizmetlerden eşit şekilde faydalanabilme şansına sahip olması şeklinde tanımlanır.” Özel-devlet ayrımı varken zaten yeterince imkansız olan bu eşitlik hakkı neden bize öğretilir yıllarca. Aradaki tezatlığı daha çok görüp daha çok umutsuz olalım diye mi? Hadi idealist olalım, yeteneklerimize, zekamıza güvenip -sırf zengin olduğu için annesi babası ayrıcalıklı bir sınıfa ya da şehrin ileri gelenlerinin pusulasına çok yaşa diyebildiği için- bizden daha az çaba ve zamanla daha iyi yere gelebileceklerini de es geçip, başarı sıralamasının baz alındığı bir sınavda tüm bu zorlukları alt edebileceğimize inanıyoruz diyelim ve de inancımızla eş sonuç elde edelim. Peki bu olduğunda vicdan sahibi ve milletinin eğitimdeki reformunu, gelişimini destekleyen yüce gönüllü hükümetimiz ve ileri gelenleri şunu hiç sormuyor mu kendilerine, bu farkı var eden gençlere yasamızda var olan Eğitimde Fırsat Eşitliği’ni gerçekten sunsaydık, bu güzelim zekaları ve enerjileri, güzelim ülkemize daha çok fayda sağlayacak hale getirmiş olmaz mıydık acaba diye..? 
Bunların hepsi kocaman bir handikap olarak dursun burada.Belki gerçekten yetkili birileri! ciddiye alır da kelebek etkisi olur; Milli Eğitim Temel Kanunu diye Mevzuatta zaten yer alan “Fırsat ve İmkan Eşitliğinde” ki akıl almaz eşitsizliği,  kısmen de olsa eşitliğe dönüştürmekte… 
Bizim ülkemizde fırsat eşitliğinin ütobikliğine değinmiştim. Eğitimdeki fırsat eşitliğininde geri kalır yanı olmadığı gibi ne çok yokluğa, hiçliğe, umutsuzluğa yer bırakabileceğini de birkaç cümleyle anlattım sanıyorum. Şimdi ise ülkeden biraz daha özele inerek şehrime, Elazığ’da yaşanan eşitsizliğe parmak basmak istiyorum. Malumunuz üç yıl önce yaşanan deprem ve üzerine pandemi, bölge olarak eğitimde de ciddi anlamda yaralar oluşturdu. Buna dair birçok görüşmeler yapıldı ve saygıdeğer hocalarımın da konuya dair köşe yazıları oldu. Aynı mevzudan bahsetmeyeceğim. Dikkat çekmek istediğim nokta var olan eşit olmama durumunu en aza indirip, çözüm odaklı birşeyler yapılması talebiyle; okulları yıkılan ve okul saatleri verimli ders çalışmalarını mümkün kılmayan öğrencilerimizin mağduriyetini görmenize dair. Sınav sistemi değişmediği sürece takdir edersiniz ki öğrencilerin önceliği sınavdaki derslere yoğunlaşmak üzerine olacaktır. Her bir saatin ayrı önemli olduğu, kinestetik zekalarının en üst düzeyde olduğu yaşlarda yerlerinde sabit kalarak hedefleri doğrultusunda hazırlanan farkındalıklı öğrencilerimin sırf birileri bu işe salt müteahhitlik olarak bakıyor diye, birileri ben sorumluluk alamam MEB ne diyorsa o diyip sınavla alakalı dersleri etüte çevirme ya da imkan doğrultusunda o dersleri boş ders yapıp öğrenciyi de okulda tutarak bedensel yorgunluğa ek umutsuzluk eklememeli gencecik yüreklere. 12. Sınıf öğrencisi olarak sınavda sorulmayacak İngilizce, Almanca, Müzik, Kuran Dersi, Beden Eğitimi ve bir de gelmeyen hocaların varlığından dolayı, boş geçen ana derslere bir çözüm üretilmeli. Madem okulları yok madem toplama kampı usulü yürütülecek bu sene bari bu konuda 8 saat çocukları okulda tutmayın. Bırakın verimli çalışabilecekleri esneklikleri olsun. Gerekirse dersler müfredat dışı planlansın. Devamsızlığı bu koşullarda dayatmak bilin ki vicdansızlık. Sizlerden ricam eşit olmayan fırsatı da, eğitimi de daha eşit olmayan Elazığ için ayrı ve özenli bir çalışmayla kısmende olsa telafi edebilecek bir çalışma yapmanız. Bu konuda kendi şehrinizin çocuklarına ve çok güzel hedefleri olan gençlere vereceğimiz şey yurt dışına nasıl giderim de bu ülkeden kurtulurum umutsuzluğu değil, kalıp şehrimi de ülkemide daha iyi nasıl ederim olmalı ve bunun olması için şu anda bunu yapmaya muktedir kişiler aynı şeyi yapabilmeli. Taşın altına bıraktığınızı saydığımız ellerimiz emin olun birçok gencin hayallerinin elini tutacaktır. Ve bilin ki yaptığınız sistemsel olarak yolunuzdaki tohumlardır; iyi ya da kötü, siz seçin. 
Olumsuza dikkat çekip hacimsel olarak çok yer kaplayan negatif etkileri pozitife dönüştürme derdiyle yazdığım bu yazının ilgili mercilerde en doğru, güzel dönütleri ve çözümleri alması ve de oluşturması dileğiyle. Sevgiyle, umutla ve adaletle kalın canlar..

Yazarın Diğer Yazıları