Nazlı Orta

Ardıç Katranı

Nazlı Orta

Şimdi sizlere anlatacağım şey Ardıç Ağacının hikayesi değil sadece, şiiridir de aynı zamanda. Doğa ananın bizlere bahşettiği tınılı bir var oluş şiiri. Yüzyıllardır var olan yaşamın ve insan ruhunun şiiri. Yalanın, kaosun, ihanetin, ölümün ve yeniden doğuşun, acının ve de aşkın bir bir köklere, yapraklara, tohuma işleyişidir. Zehrin de, şifanın da özümüzde olduğunun, en çok kendimizi kandırdığımızın, aldattığımızın ve özümüzü farkettiğimiz an nasıl da kendi şifamızı bulabildiğimizin tezahürüdür Ardıç Ağacının varlığı. Katranından merhemi, tohumundan ölümü ve başka bir ruhun katkısıyla yeniden doğuşun tabiatsal mucizesidir.
İnsanoğlu da kendi döngüsünü bu şekilde gerçekleştirir. Fakat çoğu zaman detaylarda boğulur. Bütünü göremez de bir damla suyla boğuşup durur. Ya herşeyin dışarıdan geldiğine inanır; sanki birileri sihirli değnekle ona dokunup herşeyi şekillendirecek güçteymiş gibi addederek ya da herşeyin salt bir şekilde sadece kendi gücüyle var olabileceğine inanır; başka ruhlar ve olaylar gereksizmiş gibi görüp egosuna yenilerek... Oysa evrenin işleyişi bir bütündür, kusursuz bir ahenkle herşey birbirini tamamlar. Müzik notalarının bir araya uyumla gelişinde ruha iyi gelen ses topluluğun bizdeki aynalık etkisini görebilmek gereklidir. Okyanustaki bir damla olduğumuzun ve tüm canların bizi bir bütün hissettirmek adına, bütüne hizmet edebildiğinin bilinciyle kırılır o ego zinciri ve ancak o zaman çatlar içimizdeki özü yeşertecek insani tohumumuz..
Ardıç Ağacı yüzyıllardır varolan ve çoğu uygarlıkta kutsal kabul edilen bir ağaçtır. Kendi tohumlarından var olur fakat bunu tek başına yapamaz. Ardıç kuşuna ihtiyaç duyar. Dallarına konan bu yüzlerce melodiyi sesinde taşıyan minik kuş, tohumunu alır, onunla beslenir ve midesinde o tohumu dışkısıyla yeşermeye yüz tutacak şekilde dışkılar. Görünene bakarsak yalnızca aldanırız. Çünkü dışkı, dışkıdır bunda nasıl bir mucize var olabilir ki? Ancak perdenin ardını görebilirsek anlarız varlığımızın mucizeviliğini de. Toprak alır o dışkıyı ve çatlayan tohumları yeşertir bir güzel. Boy verdirir, meyve verdirir, kökündeki katrandan şifa verdirir. O katran ki simsiyahtır fakat o siyahlık bile bir nimettir. Hastalıklara şifadır. İşte bu yüzdendir ki Ardıç Ağacı, Ardıç Kuşu ve de Ardıç Katranı bize döngünün anlatıldığı en güzel örtük ruh-i destandır. Ve yine tam da bu yüzden kutsal kabul edilir. İnsana aynalık eden büyülü bir doğa sirkülasyonudur. Başka canlıların iyi ya da kötü demeden ilerleyişimize sunduğu katkıları farkedebildiğimizde, içimizdeki şifa gücünün kutsal bir hal alacağının ispatıdır bu ağacın varlığı. Başka ruhlarla kavgayı, kendimizi suçlamayı ve de aciz görmeyi bırakıp bütünselliği oluşturan gerçek manayı, yüreğimizdeki sevgi gücünü gördüğümüzde ruhumuz huzura ereceğinin, yapraklar açıp en güzel kokuları yatacağımızın, yaşam amacımızı keşfedebileceğimizin delilidir.
İçinizdeki gücün size ait olduğunu, bu gücü tetikleyecek olay ve kişilerin bizdeki en iyi versiyonu nasıl açığa çıkarabileceğini görebilmemiz ve de olan, olmakta olan her ne varsa en doğru haliyle görüp üç boyutlu kısıtlı algımızın ötesinde anlayarak, yaşam amacımızı ölmeden keşfedebilme temennisiyle harika bir hafta geçirelim.

Yazarın Diğer Yazıları