Nazlı Orta

ALMA-VERME DÖNGÜSÜ

Nazlı Orta

Hayatta hep bir denge vardır. Evrenin kusursuzluğu bu dengeyle mümkündür. Bilimsel olarak Dünya büyük patlamadan sonra maksimum düzensizliğe doğru gitse de aslında oda teoremdeki dengenin ta kendisidir.

 

 İnsani boyuttaki ilişkilerimizin tartısını bozduğumuz an bu düzensizliğe, ilerleyişi de hızlandırıyoruz. Tıpkı içimizde yarattığımız dengesizlikleri hızlandırdığımız gibi. Bizler bu dengeyi bozduğumuzdan beri dünyada birşeyler ters gitmeye başladı zaten. Hep almaya niyetlenir olduk. Verici olmak ağır geldi.

 

Sevilmek istedik bununla birlikte sevmeye duvarlar ördük. Başarılı olmak istedik ama çalışmadan olsa ne iyi olurların yolunu aradık. Doğa bize kolaylıklar getirsin dedik fakat ağaçların, dağların düzenini yok ederken kendi kıyametimizi oluşturduğumuzu göremedik. Çok zengin olalım dedik ama şükretmeyi de, vermeden almanın mümkün olamayacağını da bir yerlerde tuhaf bir bencillikle unuttuk. İnsanlar bizi düşünsün istedik ancak onların düşünülmeye ihtiyacı olduğu anları es geçtik.

 

Dik-dık-duk'larla cebelleşirken iyi de amacımız şikayetçi olmak değildi hani. Hani ne kadar güzellikleri görürsek o kadar çoğaltabilirdik diye bir iç ses kulaklarımı tırmalarken, soru yağmuruna tutuverdi zihnimi bu denge meselesi. Tam olarak nereden başladı bu dengesizlik zulmü? Çekirdeğin kaosu muydu bütünü bozan, yoksa bütünün çürükçüllüğü müydü tohumu yoran?

 

Evin reisini mükellef kıldı sonunda bilincim. Öyle ya evin reisi, saygı duyulan, hak gözeten, sevgi dolu, adaletli ve evin direği olmalıydı. Zira aksi takdirde ufacık bir depremde çökerdi, isyana meylederdi tüm ev ahalisi. Yani yine geliyoruz aynı şeye. Denge güzel insan herşey, her zaman denge üzre olmalı. Senin seçtiğin, bu dengeyi sağlayacağına inandığın insan sana bir verip, senden üç isterse bozulur o denge. Senin direğin saydığın kendi onurunu, refahını, bolluğunu, mutluluğunu ve de zenginliğini dert ederken; evdeki her bir ferdin de bu haklarını ihlal ve de ihmal ederse, hatta ve hatta bunların yapılmasına - saygı yerine- korku tohumları serpiştirerek, senin sessizliğini sağlarsa o düzen tepetaklak olur. O evde sağlam bir nesil yetişemez. O evde özgüvenli bireyler var olamaz. O evde insanlar birbirlerine sevgiyle ve de huzur getirecek güzelliklerle bakamaz.

 

Yani güzel insanlar bir istiyorsak bir vermeliyiz önce. Bin istiyorsak, bin… Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en alt basamaktaki, güven içinde olma, fizyolojik ve temel ihtiyaçların karşılanmadığı bir yerde, statüsel olgunluğa ulaşmak, bir üst seviyeye çıkmak çok zor. Sen bakmakla yükümlü olduğun kişiden önce kendini düşünürsen, halkının bir verirken birdenbire on vermek zorunda kalışını göremezsen, kazandığı üçün yarısından çoğundan da hak iddia edersen orada ne alma - verme döngüsü olur. Ne de huzurlu bir gelecek…

 

Herkese verdiğini alacağı bir hafta diliyorum. Sevgiyle ve de tebessümle kalın. 

Yazarın Diğer Yazıları