Bahaddin Yeşilkaya

MİLLETVEKİLLİĞİ SORUMLULUK BİLİNCİ FARKINDALIĞI

Bahaddin Yeşilkaya

Aslında Vekâletin her türlüsü çok ama çok büyük sorumluluklar gerektirir. Kişi ya da kişiler vekil olduğu ya da vekâlet üstlendiği durumlarda ne denli büyük bir yükün ya da yüklerin altına girdiğini, taşıdığı sorumluluğun gerek maddi gerekse manevi planda büyüklüğünün farkındalığını çok iyi bilmesi, farkında olması ve de kavraması icap eder.

Hele hele Milletvekillinin üslendiği vekâletin yükü diğer tüm vekâletlerle kıyas götürmez büyüklükte. Sorumluluk sınırının farkında olunsa eğer öyle inanıyorum ki, kişi kolay kolay bu vekâlete talip olmaya ne o cesareti kendin de bulur ne de bu işe öyle kolay soyunabilir. Hatta farkındalık bilinse belki de gece uykuları bile kaçırır. Çünkü bu öyle bir dev sorumluluktur. Bana göre bu sorumluluğu üslenen kişi de mangal gibi bir yürek hıra dağı kadar bir sabır küpüne sahip olması gerekir. Zira bu sorumluluğun içinde; “Nil’in kıyısında bir koyun kayıp olsa”, vicdanen rahatsız olunması gerektiren bir sorumluluktur. Bu öyle dev bir sorumluluktur ki, bunun içinde tüyü bitmemiş yetimin, güçsüzün ve garip-gurebanın hakkını düşünmek ve gözetmek vardır.

Kısacası bu sorumluluğun içinde “KUL” vardır. İşte bu böyle bir kefalet gerektiren bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun altına girmek isteyen iman sahibi bir insan, bin düşünüp öyle karara varması gerekir kanaatindeyim.

Ama ne yazıktır ki, şimdilerde bakıyorum ve görüyorum ki, bu ulvi sorumluluğa talip görünen ya da olunan kişi ya da kişiler sanki değirmene gider gibi veya bir panayır da eğlenmek için sıraya girmiş bulunuyorlar.

Bu İnsanlar bu cesareti kendilerinde nasıl buluyorlar şahsen ben kendi adıma anlamakta büyük zorluk çekiyorum. Burada bir tek şey akla geliyor o da ataların dediği gibi “cahil cesur olur” sözü.

Başka türlü bu olan-bitene bir anlam vermek gerçekten çok zordur. En azından ben böyle düşünüyorum. Böyle düşünüyorum derken benim de kendi ömrüm içinde büyüklerimizden duyduğumuz, âcizane kendi çapımızda edindiğimiz tahsil, gördüğüm-geçirdiğim tecrübeler ve kutsal bildiğimiz ahlaki değerlerdir muhakkak.

Tabii ki, tarihi şahsiyetler (Fatih Sultan Mehmet... gibi),büyükler bizim için birer örnek sayılabilir-alınabilir. Ancak şunu da biliyoruz ya da tarihimizden öğrendiğimiz kadarıyla; bu şahsiyetler öyle kolay devlet görevlerine gelmemiş, gelmiş değillerdir. Bunların bu makamlara gelmesinin altında büyük emekler vardır. Öncesinde çok büyük ilim adamların yanında bir büyük tedrisattan geçerek bu gibi sorumlulukların altına alınmışlardır. Yani ehliyet ve Liyakat temel kriterdir. Dolayısıyla bu şahsiyetler öyle sıradan kişi ya da kişiler değildir. Yetişmelerinde büyük emekler vardır. Ve bu makamlar bu insanlara öyle emanet edilmiş-layık görülmüştür. Yoksa öyle ipini koparıp kimse gelmiş değildir.

Bu gibi yüksek sorumluluk gerektiren makamların yönetimine talip olan kişi, kendini şöyle bir teraziden (bilgi, beceri, tecrübe feraset, basiret ve cesaret..)  geçirerek donanımı buna uygun mu değil mi öyle karar vermesi icap eder. Binaenaleyh sistem yol veriyor diye Halk ya da Millet idaresi bu kadar basit ve hafife alınmamalıdır.

Hâsılı kelam, halkı ve milleti doğrudan alakadar eden her türlü sorumluluklara talip olan insan kendini her açıdan çok iyi tartıp, gözden geçirip öyle ortaya çıkmalıdır.

Sözün özü, Milletvekilliği ve benzeri gibi ulvi bir sorumluluk gerektiren makamların yönetimine talip olan kişi ya da kişiler, bin kere düşünerek öyle ya da böyle bir kere karar vermelidir. Aksi durum her hal ve şartta ağır fatura kaçınılmazdır.

Yazarın Diğer Yazıları