Bahaddin Yeşilkaya

MİKRO NEFİSE ESİR DÜŞMEK BU OLSA GEREK

Bahaddin Yeşilkaya

Bu coğrafyayı yani medeniyet yani hinterland dediğimiz kendi coğrafyamızı ben, anlamakta ve izah etmekte gerçekten çok ama çok zorlanıyorum. Fazla değil şöyle fotoğrafa bir göz ucu atığımızda coğrafyanın içinde bulunduğu perişanlık bize fazlasıyla her şeyi anlatmaktadır.

Ve tüm bu olan biten karşısında bir Müslüman olarak aczi yet içinde biçare olarak sadece seyretmekle kalıyoruz. Bu hal düşünen bir Müslüman için gerçekten çok acıdır. Paralanmamak, üzülmemek elde değil. Ama şunu da hepimiz çok iyi biliyoruz ki insanın başına ne gelirse biraz kendi hatasındandır. Çünkü tarih benzer olaylarla dolu ve çokça yaşamıştır. Nice kavimler, milletler ve ümmetler düştüğü yanlışlıklar, basit, küçük hesaplar sebebiyle yok ve helak olmuşlar. İçinde bulunduğumuz bu coğrafya bana bu sürece girildiğini işaret ediyor. İnşallah yanılıyorum. Zira kök nedene şöyle bir baktığımızda bu olan bitenin altında bir büyük “BEN”’nin yattığını görürüz. “BEN” ise bir virüstür bir büyük mikroptur. Ve şeytani bir üründür. Batı emperyalizmi bunu medeniyet coğrafyamıza karşı bir silah olarak kullanmış/kullanmaktadır. Coğrafyamıza musallat edilmesi bin yedi yüzlerin başıdır. Çünkü o günden bu yanı bu coğrafya iflah olmamıştır. Zira coğrafyanın en zora girdiği dönemi yakalamıştır. Ve coğrafya hep kan kaybetmiştir. Çünkü bu öyle bir hastalıktır ki bir kez esir düşmeye gör değil bir toplumu bir milletti bir ümmetti bir çekirdek aileyi bile lime lime eder. Coğrafyamız şimdilerde tam da bu zilleti yaşamaktadır. Baktığımızda her bir millet her bir devler türlü yolara girmiş, kimi kendini suni, kimi kendini şia, kimi arap, kimi türk kimi de kendini diğer ne kadar mikro mensubiyet varsa tutturmuş durumda. Aslında böyle bir hale giren kendi sonunu kendi eliyle hazırlıyor demektir. Diğer bir ifadeyle nefsin galip geldiği en üst hal. Böyle bir hal kendinden başka kimseye hayat hakkı tanımamaktır. Her şey kendi merkezli görmektir. Bu yola bir kez girildi mi geri dönüşü o kadar da kolay değildir. Bunu yenmek yenebilmek bir büyük erdem gerektirir. Bu da kendini aşmakla mümkündür. Kendini aşmak kendini yenmek sahip olunduğu evrensel değerlere bağlıdır. Esasında coğrafyamız ve insanı da bu ruhla mayalanmıştır. Fakat coğrafya öyle bir perişanlık içindedir ki girdiği bu girdaptan çıkabilmesi gerçekten zan edildiği kadar kolay değildir. Ancak biz biliyoruz ki zifiri karanlık aydınlık anına en yakın olduğu andır. Bütün mesele buna bir Müslüman olarak güçlü bir imanla inanmak ve güçlü bir irade ortaya koymaktadır. Yoksa bu coğrafya başka türlü bu hastalıktan kurtulmaz/ kurtarılamaz.

Hülasa bu coğrafya var olmak ve tarihte olduğu gibi dünya milletleri arasında başı dik, şerefiyle yaşamak istiyorsa sahip olduğu o müstesna değerlerine tekrar sarılmak ve onları hayatında düstur kılmakla mümkündür. Aksi hal düşünmek bile istemiyorum. Çünkü gidişat hiçte parlak değildir.

Yazarın Diğer Yazıları