Bahaddin Yeşilkaya

Benzemezler Tangosu !...

Bahaddin Yeşilkaya

Bugünlerde ülkemiz, demokratik siyasi tarihinde görülmemiş, yaşanmamış, rastlanmamış bir seçim yarışına şahit oluyor. Nedeni, hükümet olma sistemindeki basit bir değişiklik. Ne bir fazla ne bir eksik. Yani bundan böyle parlamento değil, halkın doğrudan hükümeti seçmiş olması. Diğer bir ifadeyle ülke bundan böyle başkanlık sistemi ile yönetiliyor olması. Tabii ki bu değişiklik, kimi partilerde eski siyasi jargon ve alışkanlıklarını terk edemedikleri, sisteme olan entegrasyon ve adaptasyonunda zorluklar yaşadığını, adeta kimyalarının bozulduğuna şahit oluyoruz. Yaşanan bu zorlukların arka planında hiç kuşkusuz partilerin katı ve katıksız angajmanların olması yatmaktadır. Bu angajmanlar, kimi zaman katı ideolojik sapkınlıklar, kimi zaman toplumun değer yargıları, kimi zaman sosyal sınıflar, kimi zaman da etnik ayrışmalar belirgin olmakta, siyasi ve politik tutumlar bu davranış biçimlerine göre oluşmakta ve şekillenmektedir. Bu şekillenmelerin temelinde son iki asırdır beynelmilel fikir ve düşünce akımların tesiriyle bu milletin politik yaklaşımlarını, tutum ve davranışlarını kökten zorlamamalarla yönlendirmelere sevk edilmiş olması. Ülkemizde geçen asırda ortaya çıkan pan islamizm, pan slavizm ve pan türkizm gibi ana akım fikir ve düşünce mecraları milletin yönetim anlayışında temel etken olarak hayat bulmuştur. Bu fikir cereyanlarından pan türkizm, aynı zamanda cumhuriyetin temel yaklaşım felsefesini de ortaya koymuştur. Cumhuriyet erken döneminde ülke uzun bir süreyle, her ne kadar sonraları birden fazla partili yapıya geçmiş olsa da, tek partili bir siyasi yönetim anlayışıyla yönetildiğini görüyoruz. Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından hemen sonra doksanlara kadar süren soğuk savaş dönemini başlatan egemen güçler, milletleri adeta cendereye sokarak, yeryüzü toplumlarını ortadan ikiye bölmüş, ya bendensin ya değilsin diyerek bir tercihle baş başa bırakmıştır. Sonuçları tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz de bu tablodan kendine düşen siyasi pay olarak ortanın solu ve diğerleri gibi anlayışlar, bölünmeler ya da kırılmalar almıştır. Hal bu olunca kimi partiler anlayışlarını ve ya tercihlerini bu iki zorlamalı şık’ın dışında üçüncü bir yol bularak eksen sayısını ikiden fazla olabileceğini göstererek organize olma yoluna girdiler. Nitekim bugün ülkemizde onlarca siyasi parti faaliyet yapmakta ve her bir parti kendi çapında çalışmalarını sürdürmektedir. Ancak tüm partilerin sayıca fazla olmalarına karşın ülke yönetiminde genellikle üç anlayış hep ön planda olmuştur. Bunlar; ortanın solunda olanlar (marjinal olanlar hariç), sağ ya da merkez de konumlanan ( buna dini duyarlılığı olan partiler de dahil) partilerdir. Çok partili döneme geçtikten bu yana halk tercihini genellikle değer yargılarını respekte eden, yakın duran, daha mutedil merkez partilerden yana kullanmıştır. Sistem değişikliği öncesi siyaset yapan her bir parti kendi namı hesabına seçime girerdi ve az ya da çok aldığı oy nispetiyle mecliste temsil hakkını elde ederdi. Yapılan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi değişikliği sonrasında partiler, yüzde elli artı bir (% 50+1)‘i tutturabilmek için mutlak anlamda birlikteliğe ihtiyaçları vardır bunu da ancak parti tabanları ya da felsefik yaklaşımları birbirine yakın olan partiler arasında mümkün olabilir ya da kılınabilirdi. Bunun anlamı; merkez sağda yer alan partiler, ortanın solunda olan partilere göre çok daha avantajlı olduğu gerçeğinin bir göstergesi olması. Zira bu gerçeğin altında tek bir neden vardır o da; bu toprakların medeniyet tasavvurunda İslami, milliyetçi ve muhafazakâr tandasın yüksek olması Çünkü bu ruh kök, bu toprağın eseridir. Mayası bu toprak olan her bir insan, kanı bozuk değilse, hesabı yoksa köküne kadar yerlidir, millidir. Tercihini de bu anlayış içinde kullanır. Kökü dışarda, sırtını emperyal güç merkezlerine dayamış anlayış ve yaklaşımlara yani ortanın soluna istisnai dönemler hariç, kolay kolay prim vermez. Böyle bir gerçek ortadayken ortanın solu kendi tabanıyla seçimi kazanamayacağını bildiğinden, sözde ya da görünüşte merkez sağda görünen, aslında her biri birilerin birer proje partisi olan bu partilerle diyalog içine girerek, bir birlik değil, bir koalisyon yaparak seçimi kazanmak için çalışma yapıyor olmaları. Gerçekte bu benzemez aparatlar ya da maşaların yüzyıl önce efendilerinin dışardan bu ülkeyi topla tüfekle yıkmayı başaramadıklarını, bugün içerden bu kuklalar üzerinden amaçlarına ulaşmaya çalışmalarıdır. Hesap budur. Gerisi tiyatrodur, tangodur. O kadar. Zira sahipleri bunu istiyor. Maksat; bu ülkeyi tahrip etmek, güçten düşürmek, zayıflatmak, bu milletin istikbalini yok etmek, geleceğini karartmak ve uluslararası müdahalelere açık hale getirmek olmalarıdır. Zira mensup oldukları zihniyet bunu gerektiriyor. Ama yine başaramayacaklar. Çünkü bunların yegâne şahidi kendi geçmişleridir. Bu millet, oynan bu tiyatroyu yerle yeksan edecek kadar bir büyük feraset sahibidir. 15 Temmuz bunun canlı örneğidir. Ve selam. Ve bu, onların son tiyatrosu ve tangosu olacaktır. Bu da böyle biline…

Yazarın Diğer Yazıları