Ayşe GÜNEŞ

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10…

Ayşe GÜNEŞ

 

Yaptığı denemeler sonucunda hayli yorulan Edison’un gözleri ağrımaya başlar. Ağrımaması mümkün mü? Değil. Yaptığı deneme sayısı 1 mi? Değil, 2 mi? Değil, 3 mü? O da değil, 4 mü? Değil, 5, 6, 7, 8, 9, 10… Değil. Ampulü icat etme üzerine çalışan Thomas Edison 1000 deneme yapıyor. Ancak yine istediğine ulaşamıyor. Deneylerin sürdüğü bir gün Edison’un asistanı: ‘‘artık bu işten vazgeçsek!’’ Diye söylüyor. Edison: Niçin? Diye sorduğunda asistanı: ‘‘Çünkü şu ana kadar birçok deney yaptık ve hiçbir sonuç alamadık!’’ Diyor. Edison ise şöyle cevap veriyor: ‘‘Bu doğru değil… Evet, amacımıza ulaşamadık ama hiçbir netice elde edemediğimiz doğru değildir. Çünkü aradığımız şeyin yaptığımız bu deneyler içinde bulunmadığını öğrenmiş bulunuyoruz.’’ diye cevap veriyor ve Edison bin birinci deneyinde ampulü keşfediyor.

Denemeden bir şeyin ne olduğunu bilebilir miyiz? Bu mümkün mü? Yürümeyi yeni öğrenmiş bir çocuğu düşündüğümüz zaman bu çocuk iki ayağı üstünde durabilmenin verdiği mutlulukla hedefinden vazgeçmiyor ve deniyor. Kalkıyor, düşüyor. Bir daha kalkıp dengeyi sağlıyor sonra yine düşüyor. Sonra yine, sonra yine… Ancak en sonunda iki ayak üzerinde durup yürüyebiliyor. Eğer o çocuk daha önce hiç denemediği iki ayağı üstünde yürümek eylemini gerçekleştirmek için deneme yapmasaydı direk emeklemekten iki ayak üzerinde durmaya geçebilir miydi?

Yine aynı şekilde burada aslında ‘tecrübe’ dediğimiz şey bunu anlatmıyor mu? Yaşlılarımızın sözleri, tecrübeleri bizim için neden önemli? Çünkü onlar yaşadıkları yıllar boyunca hayatlarında birçok şey denediler. Deneyip başarısız oldular. Sonra tekrar denediler, tekrar denediler… Bu denemeler sonucunda çoğu şeyi tecrübe edindiler. Bizler de onlara saygı duyuyoruz, onların yaşına saygı duyuyoruz, onların tecrübelerine, denemelerine saygı duyuyoruz…

Adam Fawer’in ‘olasılıksız’ adlı kitabını okurken karşılaşmıştım. Laplace’nin Şeytanı Teoremi diye bir teori benim dikkatimi çekmişti. Ali Şeriati çoğu kitabının başında ‘sizi rahatsız etmeye geldim’ diye başlamaktadır. Sanırım bu teorinin de alışılmışın dışında iddiaları olacaktır. Bu teoriye göre; şans yani rastlantısal diye bir şey yoktur. Bir parayı havaya attığımızda yazı veya tura gelme olasılığı yüzde ellidir. Ancak burada hesaba katmadığımız durumlar vardır. Mesela paranın ağırlığı, parayı attığımız anki hava sıcaklığı gibi fiziksel ortam, paranın yazı veya tura gelmesini etkileyecektir. Bu teorinin doğruluk veya yanlışlığından bahsetmeyeceğim. Ama sanırım bu teori ile deneme-yanılma eylemini yan yana getirdiğimizde çoğu şeyin şans eseri olarak hayatımıza girmediğini görürüz. Hayatımızda çoğu şey, bizim çabalarımızın, denemelerimizin sonucudur. 

Atasözünde de denildiği gibi; İnsan yanıla yanıla, pehlivan yenile yenile. Bir kimse her girişiminde başarılı olamayabilir. Ancak bu hiçbir zaman başarılı olamayacağı anlamına gelmez. Deneme yanılma insan yaşamının bir parçasıdır. Hayatın kendisi bir tecrübedir. Sanırım burada bize düşen denemektir. Yaşamımızda çok istediğimiz şeyleri, hayallerimizi hedeflerimizi gerçekleştirmek için denemekten vazgeçmemek dileklerimle.. Sağlıcakla kalın

Yazarın Diğer Yazıları