Hülya MURAT

Bir Dönme Dolaptır Hayat..

Hülya MURAT

Az önce... Oturduğum koltukta, gözlerimi kapadım. Bir hayale dalarak...

Lunaparkta, dönme dolabın içinde ve en tepesindeydim.

Dönme dolap, bir döner çark...Bir döner mekanizma....

Ve her bir koltuğunda ayrı bir hayat.. Yaşanan güzellikler... Yaşanan hüzünleri olan...

Dönme dolap, bir dünyadır. Dönerken sevgileri kucaklar ya da hüznü gözyaşlarına ortak eder.

Hep, her bir kabiniyle bir yukarıda bir aşağıdadır. Küçük ama kocaman gönülleri önüne katarak döner ha döner.

Dünyamız gibi.

O gönüller ki yüreğine neleri hapsetmiş? Barındırmış? Biriktirmiş? Belki bir kuş misali yüreğindekileri uçurmak, özgür kalmak istemiş. Her hayat, bunu başarabilmiş mi? Yakalamış mı? Bilinmez.

Yeni her yıl diğer bir yılı ardına alarak gelir. Biz o misafiri karşılar, hep bağrımıza basarız.. Bir yıl boyunca bizi nelerin beklediğini bilemeden...

Merakla, ümitle... Hep sabrederek...Mutluluğa koşup güzeli hep güzeli bekleriz.

Gelen hep mutluluk müdür? Acı ve kederde kovalamaz mı bizi?

Dönme dolabın her bir kabini bir evdir. Gâh bacası tüten. Gâhtütemeyen.

Dönme dolap tek kişilik de olabilir kabinin her bir koltuğunda oturanlar ne hikayelerin sahibidir? Neler yaşamış, neleri saklamışlardır, kim bilir?

Hikâyeler kısa olur. Kiminin yaşamı hikaye kadardır. Kimininbir roman gibi uzun.

Kısa da olsa uzun da olsa yaşam hep tutunduğu muz, bitmesinihiç istemediğimiz tatlı bir oyundur. Rami çok, komedisi az olan Farklı renklerde...

Bir öğretmen olan ben, öğrencilerimin hayat hikayelerinidinlemiş ve gözlemlemişim. Yakın çevre ve toplumun her kesimindeki ailelerin dolayısıyla fertlerin hayatlarını izlemiş, yaşamış ve dünyanın kocaman bir hiç olduğunu düşünmüşümdür.

Evet! Kendi hayatımızı bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçirirsek ; yazarlarımızın romanlarına eş değer buluruz.

Dönme dolap bir tur olur. Tekrarı öbür hayattır O dolaba binmeyi hiçbirimiz seçmemiş, binmek zorunda kalmışızdır.

Dönme dolaptaki bu tur, hayat turudur. Yaşanacaklarıbilemeyiz bunu turda. Umutlar, bekleyişler...

Ne hayatlar ne hayatlar!

Farklı farklı gün doğumu, farklı farklı gün batımı...Nice nice gençlik hayalleri rafa kaldırılmış...Eski bir şarkı gibi...

Dönme dolabın en tepesi heyecan verir. Kalp hızlı hızlı çarpar. Her çıkışın bir inişi vardır. Bu dolaptan inmeyen yoktur.

Kabının bir koltuğuna bir anneyi oturtalım ve bu anne , benimannem olsun.

Tahsil yapmak için bu diyarlara" Akçadağ Köy Enstitüsü" ne taa Trabzon' dan gelir, Asiye Hanım. Okulda, uzun boylu, yakışıklı Mehmet Şazi  Murat'ta vardır.. Her öğrenci gibi tanışırlar tabi i ki. Ağa oğlu biraz havalı. Bavulunu açarak içinden hiç giyilmemiş ipek gömleklerini çıkarır. İzarkadaşlarına uzatarak" Bunları alın. Kendinize mendil yaparsınız. Kız kardeşim öyle yapıyor" demiş. Sonradan eşi olacak annem" Şimdi al, giy. Sonra bize getirirsin" diyerek engel olmuş. Çok otoriter olan annem( biz iyi biliriz) o gün babama sözünü geçirebilmiş. Ve bu iki genç daha sonraları evlenmiş.5 çocuk sahibi olmuş. Birbirini seven bu iki gencinmutluluğu elim bir kaza sonucunda bitivermiş. Çünkü o  korkunç gün o fedakâr babayı ailesinden kopar mis. Çokbüyük acılar içinde  bırakarak…

Bir başka kabine de göz atalım.

Bir yaz mevsiminde. Sahildeyim yine. Sıra sıra dizili tekneler, kayıklar... Kiminde son ses şarkı..

Kiminde" Balık, yağda ya da közde yapılır." seslenişleri...

Ağlarını onaran yaşlı, genç balıkçılar..

Ekim güneşi öyle bir yansımış ki deniz maviliği ni yitirip griye boyanmış. 

İyot kokusu buram buram, dalga dalga yayılıp ılık esen nemli rüzgara karışmış.

Denizin maviliğini kıskanan ,iç içe geçmiş yeşil dağlar bulutların desteğini de alarak mavi  bulutları denize ulaştırmış.

Az az ötede yine balıkçı teknesi. Tekneleri.

. Biri hücuma uğramış gibi tıklım tıklım. Diğerleri sakin, sessiz." Mezgit var. Sardalye- Kalamar" nidaları....

O kadar leziz ki...

Burayı güzel kılan açık havanın melodisi mi? Martıların dans edişi mi? Öyle salına salına uçuşları mı? Mutlu, kendince...

Ya, çay bahçesinin keyfi? Bir yudum çayın, denize bakıp bakıp içilmesi, büyük bir hazdır.

Her yaz, kavuşma heyecanını yaşayan çay bahçesinin sahibi Neyzen  Bey sakallı, saçlarına hafifçe kır düşmüş, zayıf, yürüyüşü sert biridir. Neyzen Bey, sakindir. Kimseyi incitmez.Kibardır...

Yaz aylarını değerlendirerek kış aylarını rahat geçirir. Zirveyeçıkar. Artık dönme dolabın en tepesindedir. Evre evreilerleyerek.

Dolabın bir başka kabininde olanlar: Adsız kahramanlarımız, kadınlarımız.

Bir restoranda ,emek vererek ekmek paralarını, nafakalarınıkazanan.

.İki genç kadın ve iki ayrı hayat.

Yaşı genç olanı, kadın şiddetine maruz kalmış; minyon tipli, gözlerinin içi pırıl pırıl, hayata güzel bakmaya çalışan bir anne. Üç çocuğuyla yalnız başına kalmış. Eşi tarafından bıçaklanmış, ölmemiş ama karnından yaralanmış ve şimdi sağlık sorunlarıyla baş başa. Öyle ki yaşadığı o korkunç ölüm travmasını  ömür boyu yüreğinde taşıyarak... Acısı derin...

Şimdilerde, restoranda yufka açmakla görevli. Açarken, bazen yumuşak hareket ediyor. Yavaş yavaş yufkaları incitmeden açıyor.

Bazen de hızlı hızlı hırsla yapıyor. Hiç gülümsemiyor.Gülümsemek istese bile izi kalıyor. Buna hakkı yokmuş gibi düşünüyor.

Oysaki o yolun daha en başında. Özverili.

Yavrularını sarıp sarmalayan, onların yetişmesi için hayat mücadelesi veren...

Ama kalbi hep kırık olan bu genç kadın. Bunları hak etmiş miydi? Anne , eştir. Cefakârdır. Dayanaklıdır. O, yüceltilmeli. El üstünde tutulmalıdır. Es ve toplum tarafından...

Diğer mücadele eden kadınımız da bir anne da yüreği yaralılardan,.. Eşi tarafından aldatılmış, terk edilmiş dünyalar güzeli, iyi kalpli kadınlarımızdan...

Her şeye rağmen, eşinin geri dönmesini bekler olmuş.Çocukları için.

Kimseye muhtaç olmamak adına ev yemekleri restoranında çalışıyor. Alin terini akıtıyor. Gözyaşlarını da içine katarak...

Bu eli öpülesi analarımız, dayanışma içindeki kadınlarımız ,baş tacımızdır. Onları korumalı. Toplum olarak sahip çıkmalıyız.

Biz, zirvede görmek istediğimiz yavrularımız gençlerimizi de dönme dolabın en üst tepesinde bir görmek istiyoruz.

Onlar, dönen dünyamızın Medar-i iftiharları. Bizim olanlar. Sekil vermemiz gerekenler... Aile olarak, toplum olarak.

Bir genç düşünelim. Henüz ham. Aile kültürüyle yoğrulacak. Eğitim ve öğretimle bütünleşip , geleceği kucaklayacak.

Aile, çocuk yaşlarda sevgiyi tattırıp, saygılı olmayı öğretirseçocuk doğru yola doğru adım atmış olacak. Okul eğitimiyle de toplumun vazgeçilmez bir ferdî; ülkesini ileriye daha da ileriye taşımaya katkı sağlayacak.

Aile( anne, baba, kardeş),okul( Öğretmen) çocuğu önce mutlu bir çocuk olarak yetiştirmeli. Sonrasında eğitim ve öğretim gelmelidir. Çünkü aile ve toplumda sevildiğini bilen bir çocuk, elinden tutulmuşsa,. eğer güzel bir geleceğe varabilir.

Mutsuz olursa hayatı sevemez. Anne, baba, arkadaş, öğretmen hep yabancı kalır. Genç yaşta dertli ve sıkıntılı olur. Busıkıntılar onu hep tüketir.

Yüreğine sığamaz. Umutları kaybolur.

Gençlerimiz, geleceğimizdir. Yarınları hep olmalı...

Yaşam bir dönme dolapsa, biz her zaman düz gidelim.

Yanımıza şefkat, merhamet, sabır ve mücadelemizi de alarak başarı ve mutlulukta kalalım.

Dönme dolabın zirvesinde, en tepesinde; gökyüzünü kucaklıyorsak, dikkatli olmalı. Hızla düşüş yaşamamalıyız.

Zirvede kalabilmeliyiz.

Hayat bu kimin payına ne düşer, belli olmaz. İniş ve çıkışlarda tökezlemeden yol alabilmeli. Karamsar olmamalıyız.

Bu dönen dolaptan inmeyen yoktur. İnince yeniden dönmek isteriz.

Yanımıza şefkat, merhamet, sabır ve mücadelemizi de alarak başarı ve mutlulukta kalalım.

Emek ve güç harcayarak...

Değerli Okuyucularımız,

Bugünkü yazım, makalenin sohbet biçiminde oldu. Yenimuhabbetlerde buluşmak üzere...

Kalın sağlıcakla...

Yazarın Diğer Yazıları