Galip Önlü

Orhan Veli…

Galip Önlü

Sanırım Orhan Veli’yi tanımayan çok az sayıda insan vardır. Edebiyata ve şiire ilgi duyan çoğunluğun tanımış olduğu bir şair… Kendimi Orhan Veli’nin şiirlerine hep yakın bulmuşumdur. Ona büyük ün sağlayan ilk şey bana göre şiirlerinin sevilmesidir. Şiirlerin kolayca ezberlene bilinmesi, hafızalarda yer edebilmesidir.
13 Nisan Orhan Veli Kanık’ın doğum yıl dönümü…
36 yıl gibi çok genç yaşta ölümle karşılaşmasaydı, kim bilir daha ne güzel şiirler, eserler ortaya koyacaktı. 
Bu yazımda bu değerli şaire değinmek istedim.
Arkadaşı Muvaffak Sami Onat’a yazdığı mektupta şair, kendisini şöyle özetlemiştir.
“1914 yılında doğdum. 1 yaşımda kurbağadan korktum.2 yaşında gurbete çıktım. Yedisinde mektebe başladım. 9 yaşında okumaya,10 yaşında yazmaya merak sardım. 13’te Oktay Rıfat’ı, 16’da Melih Cevdet’i tanıdım. 17 yaşında bara gittim. 18’de rakıya başladım. 19’dan sonra avarelik devrim başlar. 20 yaşımdan sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim. 25’de başımdan bir trafik kazası geçti. Çok âşık oldum. Hiç evlenmedim.”
Babası Cumhurbaşkanlığı Armoni Orkestra Şefi Klarnet ustası Mehmet Veli, annesi Fatma Nigar olan Orhan Veli’nin yaşam öyküsü Beykoz’da başlar. 
Orhan Veli Kanık’ın edebiyata ilgisini ilk fark eden kişi ise ilkokul öğretmeni Sedat Bey olur.
Lise yıllarında Oktay Rıfat Horozcu ve Melih Cevdet Anday ile tanıştı. 
Ortak duyar ve düşüncelerle bağlı oldukları edebiyat zevki üç arkadaşı birbirine yakınlaştırdı. Bu üç arkadaş kendi görünüşlerini ifade edebilmek ve kaleme aldıkları yazıları yayınlayabilmek için “Sesimiz” adında bir dergi çıkarmaya başladılar. 
Üç arkadaş bu yolculukta Ahmet Hamdi Tanpınar, HalilVedat Fuatlı ve Yahya Saim Sinanoğlunun büyük desteğini gördüler.
Yazmaya olan düşkünlüğüyle ön plana çıkan Orhan Veli, üniversite döneminde de oldukça aktiftir.
Sonrasında bir dönem Galatasaray Lisesinde yardımcı öğretmen olarak görev yaptı. Akabinde lisans eğitimini yarıda bırakan Kanık, Ankara’da bir ara PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Nizamlar Bürosunda memur olarak çalıştı. 
Biçim ve üslup bakımından tarzını bulmuş olan ilk şiirleri “Varlık” dergisinde yayımlandı.
Daha sonra Melih Cevdet ve Oktay Rıfat ile birlikte çıkardıkları “Garip” adlı şiir kitabıyla, Türk edebiyat tarihinde, ''Garipçilik'' (Birinci Yeni) ismi verilen yeni bir şiir akımı başlattılar.
 Şahsi olarak ben, Orhan Velinin her şiirini severim ama “Kitabe-i Seng-i Mezar” adlı şiiri bir başka güzel gelir bana.
“Hiçbir şeyden çekmedi dünyada 
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile 
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda 
Anmazdı ama Allah’ın adını
Günahkârda sayılmazdı
Yazık oldu Süleyman Efendiye”
Belki de beni Orhan Veli Kanık’a yakınlaştıran duygu, ölümü üzerine şiirler yazılan önemli kişilerin aksine, nasırdan çok çekmiş Süleyman Efendi gibi sıradan bir vatandaşın ön planda tutmasından ötürüdür.
Şiiri halklaştırması, sıradan insanın hikâyesini sade bir şekilde yazmasıdır.Sıradan insanların bastırılmış sorunlarını değişik yaklaşım ve anlatımlarla anlatmasıdır.
Genellikle şiirlerini yaşantısının içinden cımbızla seçip alan Orhan Veli, İstanbul ve deniz hasreti çektiği bir sırada,Ankara ‘dan İstanbul‘a gelişinde, geçirdiği bir motor kazasının ardından “Bir İş Var” adlı şiirini kaleme alır.
“Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
Her zaman güzel mi bu kadar,
Bu eşya, bu pencere?
Değil,
Vallahi değil;
Bir iş var bu işin içinde.”
Garipçiler akımının öncülerinden olan Orhan Veli bu şiirinde, “şiir duygudan çok akla dayanmalı, duygunun ya da duyarlılığın ürünü olan şairanelikten arınmalı” ilkesini, şiirlerinde terk etmiştir.
Bu şiir: şairin hayat sevincidir. Yaşamı boyunca irili ufaklı bir sürü talihsiz kaza yaşamış olan, yine bir kaza sonrasında yazdığışiir sonsuz bir sevgiyle, yaşama tutunma belgesidir,
Yine çok fazla aşık olduğunu bilinen Kanık, özellikle hayatında önemli bir yer tutmuş olan Bella Eskenazi bir gün odasında yatağına uzanmış ders çalışıyordu. Orhan Veli, kapıdan uzun uzun genç kızı seyrettikten sonra salonun köşesindeki küçük masaya oturur ve cebinden çıkardığı kâğıda bir şeyler karalayıp yeniden odaya yönelir ve kâğıdı Bella’ya uzatır. Bella’ya bakarak“Sere Serpe” başlığıyla yazmış olduğu bu şiir şöyledir:
“Entarisi sıyrılmış, hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama…
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki”
Şiire yeni bir akım, yeni bir tat ve heyecan getirmiş olan ve bu denli uzun yıllar geçmesine rağmen hala en çok okunanlar arasında bulanan Orhan Veli Kanık’ın ölümüyle ilgili esasında bir yanılgı da mevcuttur. 
Çoğu yerde onun bir belediye çukuruna düşüp öldüğü yazılır çizilir. Lakin bu doğru değildir. 
Orhan Veli yolda yürürken belediyenin açmış olduğu çukura düşmüştür lakin sadece ayağında ufak bir zedelenmeyle bu kazayı atlatmıştır.
Gerçek ölüm sebebi beyin kanaması sebebiyledir. Ve bu durumun belediye çukuruna düşmesiyle herhangi bir bağlantısı yoktur. Çünkü beyin kanaması kazadan epey gün sonra gerçekleşiyor.
Otopsi de yazan sonuç ise şudur: “Fazla alkolden mütevellit beyin kanaması…”
Orhan Veli gerçek anlamda bir şiir dehasıdır. Lakin değeri öldükten sonra anlaşılmıştır. 
Orhan Veli Kanık her daim yüreğe işlenen bu güzel eserleriyle yaşamaya devam edecektir.
Yazıma yine kıymetli üstadın “Ben Orhan Veli” adlı şiiriyle son vermek istiyorum.
“Ben Orhan Veli
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela adamım, yani
Sirk hayvanı falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber…

Evde otururum,
Masa başında çalışırım.
Bir anne ile babadan dünyaya geldim.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet 
Ne İngiliz Kralı kadar
Mütevazıyım,
Ne de Bay Celâl Bayar'ın
Ahır uşağı gibi aristokrat…
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Bayılırım.
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.”
 

Yazarın Diğer Yazıları