Galip Önlü

Casus Belli

Galip Önlü

Türkiye ile Yunanistan’ın arası 1936 yılında biraz düzelme göstermişti.
Yunanistan bu tarihte almış olduğu bir kararla ulusal karasuları sınırını 6 mil olarak saptamıştı. O tarih İtalya’nın Akdeniz’de tehlike olarak belirlendiği bir dönem olmasından ötürü bu karar pek önemsenmemiş ve 1964 yılında da 476 Sayılı Karasular Kanunu ile Türkiye tarafından kabul edilmişti.
1974 yılına gelindiğinde ise Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası bu konu bazı söylemler neticesinde tekrardan alevlenmiş ve ele alınmaya başlanmıştı. Yunanistan bu tarihlerde karasularını 6 milden 12 mile çıkarmayı istemiş ayrıca buna hakkı olduğunu beyan etmişti.
Bir gerçek var…
Ege Denizinde milli karasuları sınırının 12 mile genişletilmesi durumunda, bu denize kıyıdar ülkelerden biri olan Türkiye, muhakkak zararlı çıkacaktır.
Karasuları 12 mil olursa;
-Türkiye, Ege üzerinde herhangi bir askeri uçuş veya hava-deniz tatbikatı gerçekleştiremez.
-Ege Denizi balıkçılığında ekonomik ve ticari kayıplara uğrar.
-Türkiye’nin Ege Denizindeki kıta sahanlığı hakları ortadan kalkar ve siyasi egemenlik hakkı da sınırlandırılmış olur.
-Deniz adeta bir Yunan Gölü haline gelir.
Yunanistan bu sebeplerden ötürü çoğu kez bu sorunu tekrarlıyor.
 Belki Yunan heyeti veya yetkilileri var olan bir kararı unutmuş olabilir diye söylemek istiyorum.
TBMM’de 1995 tarihli “Casus Belli” kararı hala geçerliliğini koruyor ve korumaya devam edecektir.
 “Casus Belli” kararı nedir? Karar tam olarak şudur.
“Yunanistan’ın Lozan’la kurulmuş dengeyi bozacak biçimde Ege’deki karasularını 6 milin ötesine çıkarma kararının tavizsiz bir şekilde savaş sebebi sayılacağı..”
1995 tarihli meclis bildirisinde bu kararın hala geçerliliğini koruduğunu tekrardan hatırlatma gereği hissettim.
Ayrıca bir diğer konu olan ve şuan için gündemdeki yerini sıcak bir şekilde koruyan Adalar konusu…
Lozan Barış Antlaşmasının 15. maddesinde “adaların askersizleştirilmesi”ne dair hüküm mevcutken ve ayrıca Paris Antlaşmasının 14. maddesinin 1. paragrafında “adaların askerlerden arındırılacağı ve o şekilde kalacağı” şartı bulunurken Yunanistan cephesi bu antlaşma maddelerini çöpe atmış ve delice bir silahlanma yarışı içerisine girmiştir.
Öte yandan Lozan Barış Antlaşmasının, adaların silahsızlandırılmasına dair 13. maddesi  “barışın korunması” ile ilişkilendirilmiş bir maddedir.
Lozan Barış Görüşmelerine katılmış olan Türk heyetleri adaların tamamen askersizleştirilmesinin genel barış adına gerekli ve zaruri olduğunu vurgulamışlardır. 
Silahlandırmaya dair kuralların Yunanistan tarafından ihlali, Türkiye’ye adalar konusunda tekrardan tartışma ve tekrardan müzakere talep etme hakkını vermiş olacaktır.
Lakin merak ettiği şey şudur.
Yunanistan neden bu denli bilinçsiz bir şekilde Türkiye’ye kafa tutmaya çalışıyor?
Bu özgüven nereden geliyor?
Ayrıca bu söylemler Yunanistan’a mı ait söylemlerdir yoksa ağababalarının ezberlettiği söylemler midir? 
Yunan başbakan Miçotakis, bu şekilde davranarak aslında Yunan halkının refah ve huzurunu kaçırıyor.
Zira bazen Türkiye karşıtı açıklamalarına bakınca başbakan Miçotakis’in Yunan halkından nefret ettiğini, hatta ve hatta başka ülkenin ajanı olabileceğini dahi düşünmüyor değilim.
Yunan Ana Muhalefet Lideri Aleksis Çipras, Başbakan Miçotakis’i Türkiye’ye karşı savaş çığırtkanlığı yapmakla suçluyor ve doğru olan şeyi, diyalogu, öneriyor.
Aksi takdirde Yunan başbakan şunu iyi bilmelidir.
Nüfusunuz 10 milyon…
Türkiye, sizin nüfusunuz kadarınca mülteci beslemektedir.
Her şeye rağmen “Yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışını ilke edinmiş, ülkemizin kurucu lideri olan Mustafa Kemal Atatürk’ün fikriyatını her daim en ön sıraya oturtarak, Yunanistan ve savaş yanlısı yetkililerin, ellerini başlarının arasına alıp aklı selim bir şekilde düşünmeye davet ediyorum.
 

Yazarın Diğer Yazıları