
Bozulmayan Naaş Arap Baba'nın Mucizesi
Tuba Rahmet Ekinci
Harput, Elazığ’ın tarihî hafızasını en güçlü şekilde yaşatan bir merkezdir. Yüzyıllar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan bu kadim yerleşim, kaleleri, camileri, kiliseleri, hamamları ve türbeleriyle adeta bir açık hava müzesidir. Cemşit Bey Hamamı, Ulu Cami, Alacalı Cami ve Meryem Ana Kilisesi bu zengin mirasın parçaları arasında yer alırken, Harput’un manevî yönünü güçlü biçimde yansıtan yapılar arasında Arap Baba Türbesi de öne çıkmaktadır.
Harput’un Manevî ve Tarihî Hazinesi: Arap Baba Türbesi, 13. yüzyılda Selçuklu hükümdarlarından IV. Kılıçarslan’ın oğlu, III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında H. 678 yılında inşa edilmiştir. Halk arasında keramet sahibi bir veli olarak kabul edilen Arap Baba, hem tarihî hem de manevi değeriyle öne çıkar.
Türbe, Alaca Mescit’in sol tarafından bir iki metre aşağı indikten sonra kayalar üzerinde görülen küçük bir kapıdan girilir. Dikdörtgen planlı olup zeminde, yeşil kumaşla örtülü tahtadan bir sanduka bulunur. Bu sanduka içinde Arap Baba’nın cesedi yer alır. İlginç olan, cesedin başının olmamasıdır; sonradan konan kesik başın cesetle ilgisi yoktur. Cesedin bütün uzuvları hâlâ varlığını korur; özellikle el ve ayak tırnaklarına kadar sağlamdır. Göğüs ve karın kısmı nispeten çökmüş olsa da uzun süre boyunca bozulmadan kaldığı halk arasında sıkça dile getirilir.
Mimari olarak türbenin minaresi ve mescidin orta kısmına konumlanmıştır. Kaidesi beş sıra taş üzerinde, alçı ve sıva izleri taşır; Selçuklu mescitlerinde nadir görülen sırça bordürlü bir özelliğe sahiptir. Mescit kare planlı olup, Selçuk üçgenleriyle kubbeye geçilir. Kubbe içi çinili kornişlerle süslenmiş, mihrabın üst kısmı beş dişli büyük kemerle tamamlanmıştır. Arabesk plament ve su yolları dikkat çeker.
Arap Baba hakkında pek çok efsane anlatılmaktadır. En çok bilinen hikâye şöyledir: Bir yıl Harput ve çevresine yağmur düşmez; kuraklık ve kıtlık halkı perişan eder. Alaca Mescit yakınlarındaki Selvi adlı yaşlı bir kadın, rüyasında Arap Baba’nın başının kesilip bir dereye atılmasıyla yağmurun geleceğini görür. Üç gece üst üste aynı rüyayı görünce, bir gece cesedin başını gövdesinden ayırır ve dereye atar. Gerçekten de yağmur başlar, ama adeta tufan gibi; dereler taşar, her yer sel olur. Selvi kadın tekrar rüyasında başın yerine konması gerektiğini görür; bunu yapar ve yağmur durur. Halk, Selvi kadının bu süreçte korkunç bir hastalığa yakalanıp günlerce acı çektiğini ve sonunda öldüğünü anlatır.
Arap Baba Türbesi yalnızca bir dinî mekân değil, Harput’un kültürel kimliğini de destekleyen bir yapıdır. Hem tarihsel sürekliliği temsil eder hem de halkın manevi hayatına yön veren değerlerden biri olarak günümüze kadar varlığını sürdürür. Bugün türbe, Harput’u ziyaret edenlerin mutlaka uğradığı mekânlardan biridir. Yerel halk adak, dua ve ziyaret için buraya gelirken, tarih meraklıları da türbenin geçmişini ve mimari özelliklerini görmek için uğrar. Harput’un diğer yapılarıyla birlikte düşünüldüğünde, türbe şehrin turizm potansiyelini de artırır.
Harput’un taşlarında saklı tarihî zenginlikler arasında Arap Baba Türbesi, ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Cemşit Bey Hamamı, Ulu Cami, Alacalı Cami ve Meryem Ana Kilisesi gibi eserlerle birlikte Harput’un çok katmanlı geçmişini tamamlayan bu türbe, hem tarihsel hem de manevi yönüyle Elazığ’ın kültürel mirasında önemli bir değer olarak varlığını sürdürmektedir.