Serkan GÜRTÜRK

Yönetici Kurbanı Bir Şehir

Serkan GÜRTÜRK

Atasözleri, yüzyılların birikim, tecrübe ve deneyimleri ile söylenmiş ve içerdiği fikir asla şaşmayan ve eskilerin deyimiyle ayniyle vaki olan sözlerdir.
Bir ülke, il, ilçe, kurum, kuruluş, işletme ya da oluşumun başarıya ulaşmasının birinci şartı olarak tepe yöneticiyi adres gösteren “At sahibine göre kişner” atasözü de yine yüzyılların gözlem ve deneyimleri ile ortaya çıkmış güzel ve harika bir tespittir.
Yaşadığımız şehir Elazığ, bu atasözünün ne kadar doğru olduğunu ortaya koyuyor. 
Şehrin yığınla sorunla boğuştuğunu, başta asayiş olmak üzere sanayi, turizm, istihdam, eğitim, sağlık gibi acil müdahale edilmesi ve somut adımlar atılması gereken onlarca alan ne yazık ki kendi doğal sürecine terk edilmiş, “saldım bayıra Mevlam kayıra” kaderciliğinin kucağına itilmiş durumda.
Oysa sorunlar belli bu şehirde. Sorunun olduğu yerde elbette ki sayısız çözümler de bellidir. Problemleri çözülecek bir sorun olarak görmez ve yakın-orta ve uzun vadeli çözümler üzerinde kafa yormazsanız, günü kurtaran medyatik toplantılar yapar ve bunu sosyal medyada paylaşarak işinizi gönül huzuru ile yapmış olmanın sorumsuzluğuna düşersiniz.
İl yöneticileri, rutinin yoğunluğunda kaybolur ve bunu da yoğun çalışma olarak görürse vay o şehrin haline!
Elazığ’ın;  TOKİ kura çekimlerine katılmak, kurumların hizmete aldığı eskiden bozma iki aracı tanıtmak, hala yol ve hizmetin ulaşmadığı turizm potansiyeli olan bölgeleri elleri cebinde gezmek ve yetkililerin söylediklerine bir yorum bile yapmadan, hedef koymadan geri dönmek, çözümsüz toplantılar yaparak sosyal medya hesaplarında paylaşmak, kurumların hizmetlerini tanıttığı görselleri herhangi bir süzgeç ve sorgulamadan geçirmeden yayınlamak, her kesimden yükselen sesi duymak yerine, bir kişi ya da özel bir şahsı ziyaret etmenin sosyal medyadaki övgü cümlelerinin büyüsüne kapılarak mutlu olmak gibi eylemlerle kaybedecek zamanı yok!
Çok kayıplar verdi Elazığ. Maddi, manevi,  sosyolojik ve psikolojik çok yıkımlar yaşadı Elazığ halkı. Ve tüm bunları tevekkül ile karşılayıp kendi içinde çözmeye çalıştı.
Bu kadar yok olmuşluğun, bu kadar problemlerin ve bu kadar aksaklıkların pençesinde cebelleşen bir şehir, sıradan, ufuksuz, vizyonsuz, yarına dair bile bir planlaması olmayan, durağan ve günü kurtarıp salimen terfi etmenin hayallerine ve ihmaline kurban gitmemeli. 
Bir şehir rutinde kalmak istiyorsa yöneticisiz de idare edilir.  O göreve vekaleten bakan sıradan birisi de önüne gelen evrakları imzalar ve işler kendi halinde yürür gider. Zaten devlet kurumlarımızın oturmuş bir yapısı ve kurumsal kimliği var.
Aslolan, kendisi gibi kurumları da rutinden kurtarıp sorunlara yerinde ve zamanında müdahale edip çözüme odaklanan bir anlayışı hakim kılmak ve bunu somut hizmet ve eser olarak sahaya yansıtmaktır. 
Bir idareci her gün kendine şu soruyu sormalıdır. “Bu şehir benimle ne kazandı?”

Yazarın Diğer Yazıları