Serkan GÜRTÜRK

Operasyona Boyun Eğmeyiz

Serkan GÜRTÜRK

Bir halk hareketi olarak doğdu Ak Parti. Ezilenlerin, inançlarından dolayı dışlananların, üniversitelerde kapı önüne konan mazlum ve mağdur kesiminin güçlü bir sesi olarak çıktı siyaset meydanına.

Ülkenin her alanda iyi yönetilmediğini, kendi kaynaklarını harekete geçiremediği için gelişemediğini ve kalkınamadığını, İMF reçetelerine boyun eğen bir yönetimle kendi zincirlerini kıramayacağı teziyle halkın önüne çıkan Ak Parti, kurulduğu tarihten bir yıl geçmeden tek başına iktidar oldu.

2002 tarihi, birçok açıdan ülkemiz adına bir milat oldu. İnanç özgürlüğü ve diğer mağduriyetler üst perdeden konuşulmaya ve tartışılmaya başlandı. Birkaç yıl içinde de başta başörtüsü olmak üzere önemli bir kesimi mağdur eden zincirlerinden tek tek kurtuldu bu ülke.

Özgürlükler alanında yapılan devrimlere ekonomi ve vatandaşın hayatına bire bir dokunan alanlarda da köklü devrimler yapıldı.

Eğitim, sağlık, ulaşım, toplu konut, sosyal yardımlar, engelli, dul ve yetimlere yönelik çalışmalar ile ülkemiz birçok Avrupa ülkesini dahi geride bırakan bir konuma ulaştı.

Bu tür ülkemizle eşliği çalışmalar başarıyla devam ederken, dünya üzerinde yaşanan haksızlıklar ve adaletsizliklere sessiz kalınamazdı. Ülkemizde her şey çok iyi gidiyordu ama Suriye, Irak, Filistin, Doğu Türkistan, Azerbaycan ve daha birçok noktada zulüm ve ölümler kol geziyordu. Bu haksızlıklara ve haklının değil güçlünün sesinin daha çok çıktığı bu çarpık düzenin yanlışlığının berileri tarafından gündem getirilmesi gerekiyordu.

Dünya mazlumlarının beklediği bu yürekli ses ve cesur ses Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi. “Dünya 5’ten büyüktür” haykırışı ve devamında gelen ve İsrail’in dünya hâkimiyetini yerle bir eden cümleler, Erdoğan’ı hedefe koymaya yetirecek ve artacak düzeydeydi.

Mazlumun sesine ortak olan ve bu yanlışlıkları dünyanın yüzüne çarpan Erdoğan, beyaz gömleği yanında beyaz kefenini de yanına alarak bu yola çıkmıştı. Bu ülke uğruna bedel ödemeye hazır bir inanmışlık ve adanmışlık vardı Erdoğan’da.

Davos’ta başlayan Erdoğan düşmanlığı ve onu siyasetten ve Türkiye’nin başından uzaklaştırma gayretleri her defasında ters tepti. Parti kapatma davası bir oyla direkten döndü, Gezi olayları, 17-25 Aralık operasyonları, MİT kumpası ve son olarak 15 Temmuz kalkışması. Bunların hiç birinde başarılı olamayan dış güçler, ülkenin batması pahasına iktidar olma heveslerin esiri olan içerdeki müstevlileriyle iş birliği yapınca her bir olumsuzluğu hükümet kriz haline getirmeye çalışma gayretlerine devam ettiler.

Aslında onlar, her şeyi hesap etmekle birlikte o şeyden nasip dar olmadıkları için bir şeyi hesaplayamıyorlar. O da bu toprakların kanla ve bedel ödenerek ve manevi ruhla elde edilmiş olması. Bu toprakları koruyan ve kollayan gözü yaşı dili dualı samimi insanların duaları var. Bu dualardır ki bu ülkeyi her türlü badireden koruyor. Ve yine bu manevi zırhtır ki Erdoğan’ı doğru bildiği yoldan dönmeyip ölüm pahasına da olsa cesaretinden ve hedefinden ödün vermeyi aklından bile geçirmiyor.

Yarınlar belki iyi belki bugünkünden daha kötü olacak. Bunda belki her birimizin payı da olacak. Ancak şu bilinecek ki bu devlet, bu bayrak ve bu vatan, ne Pensilvanya’dan, ne Beyaz Saraydan ne de İsrail’den yönetilecek.

Bu ülkede vatan ve bayrak hassasiyeti olanlar olduğu sürece, her türlü zorluğa ve çekilen eziyete rağmen müstemleke olmak yerine özgür bir devlet olarak yaşamaya devam edecek. Ve tarih, kimin nerede ve hangi safta durduğunu yazacak.

Yazarın Diğer Yazıları