Serkan GÜRTÜRK

KENDİNİZE NOT VERİN

Serkan GÜRTÜRK

 

Elazığ’ın sahipsizliği muhabbetine çok prim veren ve sakıza  bu repliği sürekli gündemde tutma art niyet ve kolaycılığına kaçanlara çok hak vermemekle birlikte yaşananlar ve başımıza gelen olumsuzluklar sebebiyle zaman zaman bizim de bu kervana katılasımız geliyor desek çok da yanlış söylemiş olmayız.

Bir şehrin sahipleri oldukları iddiasındaki aktörlere bakıyoruz bir yaşadığımız sorunlara. Sonra aklımıza deli sorular hücum ediyor. Şehrin sahibi biziz iddiasında olan şahıslar, eğer hiç olmasaydı ne değişirdi bu şehirde? Ya da soruyu şöyle genişletirsek; bugün hemen her problemin sahibi de çözümün kilit ismi de kendileri olduğu iddiasında olanların var olmadığı bir ülkede ya da Elazığ’da bizler ne kaybetmiş olurduk?

Bu soruların muhatapları bu cümleleri okuduklarında “biz olmasaydık siz görürdünüz bu şehrin halini” gibi bir cümleyi zihninden geçirir iseler anlarız ki birşeyler yapmış ve gayret sarf etmişler. Ama bu soru karşısında kendileri de bir süre düşünür, zihnini ve hafızasını yoklarlarsa bilsinler ki kendileri etkisiz eleman ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle fuzuli iştigal olmaktan öteye gidememişlerdir.

Deprem sonrası yapılan çok güzel çalışmalar var ve bunların hepsi AFAT, Çevre ve Şehircilik, Kızılay gibi tecrübeli kurumların başarılarıdır.

Yapılan tüm olumlu çalışmalar, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından verilen talimatlar çerçevesinde kurumların yaptığı ve halkımızın da takdir ettiği çalışmalardır.

Bu çalışmaların yapılmasında şehrin sahibi oldukları iddiasında bulunan isimlerin zerre miskal katkıları yoktur. Onların yaptığı tek şey, çalışmaları inceleyen bakan ve yetkiliklerin yanında zamana, mekâna ve iklime uygun kostümlerle poz vermek ve bunu sosyal medya hesaplarından paylaşmaktır.

Eğer bu dostlarımız tersini iddia ediyorlarsa çıksın desinler ki “bu konuda bakanlık böyle düşünmesine rağmen biz halkımızın faydasına olacak şekilde bu kararı değiştirdik.”

Ya da çıkıp desinler ki biz attığımız şu adımla hemşerilerimizin şu problemlerini çözdük. Ve yine depremle yerle bir olmuş bir Abdullah paşa mahallesini kasaba görüntüsünden kurtarmak ve vatandaşı maddi yük altına sokmadan ev sahibi yapmak adına nasıl çalıştıklarını, konuyu nerelere kadar taşıyabildiklerini anlatsınlar.

Anlatsınlar, evi yıkılan vatandaşın yine kendi evinin yerinde yapılan üçüncü sınıf evi yine vatandaşa satmak gibi bir haksızlık karşısında nasıl bir formül geliştirerek bu sarmalı bozmak isteme gayretlerini.

Anlatsınlar, aynı TOKİ, İzmir’de ve birçok büyükşehirde 22 kat konut yaparken bizi neden 5 kat reva görüldü de şehrin geleceği de ufku da karartıldı.

Anlatsınlar şehrin beş katlı ilk TOKİ binalarının yıkılarak 15 kat yeni bina yapılması örneğine rağmen Abdullahpaşa’da bu uygulamanın  neden yapılamadığını.

Anlatsınlar, şehir merkezinde yıkılan ve yıkımları hala devam eden binaların yapılabilmesi için kat sahiplerine kredi verilmesi için nasıl bir çalışma yaptıklarını. Sakın ola ki topu kentsel dönüşüm uygulamasına atma kolaycılığına kaçmayasınız.  O dediğiniz uygulama yıllardan beri ve her şehirde hayata geçirilen bir uygulama. Bu konuda 24 Ocak depremini yaşayan Elazığ’ın farkı ne?  Ve sizin bu konuda ortaya koyduğunuz çalışmanın adı ne? Ve siz, şehri kilitleyen ve bu şartlarda yıllarca yapılamayacak gibi görünen inşaatların başlaması için nasıl bir çalışma içerisinde olacaksınız?

Şimdi başınızı iki elinizin arasına alın ve “benim varlığımla bu şehir ne kazandı” diye sorun. Tekil ve özel kıyaklarınızı aradan çıkartın ve şehrin umumi faydasına neler yaptığınızı bir kenara yazın ve bunu önce vicdanınızla sonra kamuoyuyla paylaşın. Sonra da kendi notunuzu verin.

Yazarın Diğer Yazıları