Bölgenin Sessiz Çığlığı
Ferhat Hanedan Güven
Terör örgütü PKK, kuruluşundan bu yana yalnızca güvenlik güçlerini değil; bu toprakların vicdanını, kültürünü ve birlikte yaşama iradesini de hedef almıştır. Başta Tunceli olmak üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun pek çok ilinde yaşanan acılar, terörün yalnızca silahla değil; korku, baskı ve sindirme yoluyla da nasıl bir yıkım oluşturduğunu açıkça göstermektedir.
Yıllar boyunca asker, polis ve jandarma görev başında şehit edilmiş; öğretmenler kara tahtanın başına, doktorlar ameliyathaneye, hemşireler hastalarına ulaşamadan hedef alınmıştır. Korucular, köyünü ve ailesini korumaya çalışırken; Alevi dedeleri, inançlarını yaşatmaya çalışırken katledilmiştir. Hatta Seyit Rıza’nın öz torununun dahi bu şiddet sarmalından kurtulamamış olması, terörün hiçbir kimliği, hiçbir değeri ayırt etmediğinin en acı göstergelerinden biridir.
En ağır bedeli ise her zaman olduğu gibi masumlar ödemiştir. Çocuklar hayattan koparılmış, aileler evlatsız bırakılmıştır. Kimi köyler baskı nedeniyle boşalmış, insanlar doğup büyüdükleri toprakları terk etmek zorunda kalmıştır. Terör örgütünün uyguladığı tehdit ve sindirme politikaları, yalnızca can kayıplarına değil; zorunlu göçe, sosyal çöküşe ve derin travmalara yol açmıştır.
Bu göçlerle birlikte öğretmensiz kalan okullar, sıralarında çocukların umutlarını yetim bırakmıştır. Doktorsuz ve hemşiresiz kalan hastanelerde hastalar kaderine terk edilmiştir. Tunceli’de orman yangınlarını söndürmeye giden itfaiye araçlarının terör örgütü tarafından yakılması ise, doğayı ve insan hayatını korumaya çalışanların dahi hedef alındığını gözler önüne sermiştir. Terör, yalnızca insanı değil; yaşamın kendisini hedef almıştır.
Bütün bu karanlık tablonun karşısında ise bir başka gerçek durmaktadır: Diyarbakır anneleri. Evlatları dağa kaçırılan ya da kandırılarak terörün içine sürüklenen annelerin başlattığı sessiz ama onurlu direniş, terörün en zayıf noktasını ortaya koymuştur. Silahın karşısında vicdanı, tehdidin karşısında ana yüreğini koyan bu anneler, bölge halkının gerçek iradesini temsil etmektedir.
PKK terörü, bölge halkının ne kültürünü ne inancını ne de taleplerini temsil etmiştir. Aksine, en büyük zararı yine bu coğrafyanın insanına vermiştir. Geride bırakılan mezarlar, yarım kalan hayatlar, susturulmuş umutlar bunun açık kanıtıdır.
Bu ülkenin doğusunda da batısında da ortak bir talep vardır: Huzur, güvenlik ve insan onuruna yaraşır bir yaşam. Terörle mücadele yalnızca güvenlik meselesi değil; aynı zamanda hakikatin, adaletin ve toplumsal hafızanın korunması meselesidir. Yaşanan acıları görmezden gelmeden, mağdurların sesini duyurarak ve terörün gerçek yüzünü açıkça ortaya koyarak bu karanlıkla yüzleşmek, hepimizin ortak sorumluluğudur.
Ve bugün…
Terörsüz Türkiye hedefi; yalnızca silahların susması değil, yıllardır susmak zorunda bırakılan insanların yeniden nefes alabilmesidir. Bu hedef, Tunceli’den Diyarbakır’a uzanan coğrafyada öğretmenin sınıfına, doktorun hastasına, çocuğun oyununa güvenle kavuşması demektir. Köylerin yeniden hayat bulduğu, insanların doğduğu toprakları terk etmediği, annelerin evlat hasretiyle değil umutla beklediği bir geleceğin adıdır. PKK terörünün geride bıraktığı maddi ve manevi yıkım, ancak hukuk, adalet ve toplumsal vicdanla onarılabilir. Terörsüz Türkiye; intikamın değil, insan onurunun; korkunun değil, huzurun hâkim olduğu ortak yarını inşa etme iradesidir. Bu irade, en çok da yıllardır bedel ödeyen bölge halkının haklı ve meşru talebidir.