Osmanlı'dan Günümüze Yılbaşı
Tuba Rahmet Ekinci
“Sarayın vakur Muharremiyesinden Cumhuriyet’in Mordern 1 Ocak Sabahına Bir Zaman Yolculuğu”
Her yıl takvimler yılın son günlerine yaklaştığında aynı soru yeniden gündeme gelir: “Yılbaşı bize ait mi?”
Bu soru çoğu zaman güncel tartışmaların gölgesinde, keskin yargılar eşliğinde ele alınır. Oysa yılbaşına dair cevap, bugünün kutlama biçimlerinden çok, geçmişin zaman algısında gizlidir. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte yılbaşı, tek bir anlam etrafında şekillenmemiş; toplumun inançları, alışkanlıkları ve dünyayla kurduğu ilişkiler doğrultusunda zamanla değişerek bugünkü hâlini almıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda zaman, modern dünyadaki gibi tek bir takvim üzerinden algılanmazdı. Devlet düzeni ve gündelik hayat büyük ölçüde Hicrî takvime göre şekillenirdi. Bu takvime göre yılın başlangıcı Muharrem ayının ilk günüydü. Yeni yıl, yalnızca bir tarih değişimi değil; dua, temenni ve resmî merasimlerle karşılanan anlamlı bir başlangıç olarak görülürdü.
Saray çevresinde yeni yılın gelişi, sanat ve edebiyatla iç içe geçmiş zarif geleneklerle karşılanırdı. Şairler, yeni yıl vesilesiyle kaleme aldıkları şiirleri padişaha sunar; karşılığında verilen ve “Muharremiye” olarak adlandırılan ihsanlar, bereket ve cömertliğin sembolü kabul edilirdi. Bu yönüyle Osmanlı’da yılbaşı, gösterişli eğlencelerden çok ölçülü bir vakar ve sükûnet içinde yaşanırdı.
Muharrem ayının Kerbela hadisesi sebebiyle yas ayı olarak kabul edilmesi, Osmanlı’daki yılbaşı algısını belirleyen önemli unsurlardan biriydi. Bu nedenle yılın başlangıcı, neşeli kutlamalardan ziyade hüzünlü ve saygılı bir atmosferde karşılanırdı. Toplum genelinde hâkim olan duygu eğlence değil, dinginlikti.
19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Batı ile ilişkilerinin artmasıyla birlikte, Batı tarzı yılbaşı anlayışı da yavaş yavaş görünür hâle gelmeye başladı. II. Mahmud döneminde İngiliz elçisinin verdiği baloya Osmanlı devlet adamlarının katılması, bu kültürel temasın ilk işaretlerinden biri oldu. Sultan Abdülmecid döneminde ise bu etkileşim daha belirgin bir hâl aldı; saray çevresinde Batılı yılbaşı gelenekleri tanınmaya ve benimsenmeye başladı.
20. yüzyılın başlarında İstanbul’un yaşadığı kozmopolit dönüşüm, yılbaşının şehir hayatındaki yerini daha da görünür kıldı. Rus Devrimi’nden sonra İstanbul’a gelen Beyaz Ruslar, kendi eğlence kültürlerini şehre taşıdı. Bu süreçte Müslüman halkın da bu kutlamalara katılmasıyla yılbaşı, giderek modern bir sosyal etkinlik kimliği kazandı.
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte zaman anlayışı köklü bir değişim geçirdi. Miladî takvimin kabul edilmesiyle yılbaşı, modern dünyanın ritmine uygun biçimde yeniden tanımlandı. 1935 yılında kabul edilip 1936’da yürürlüğe giren yasa ile 1 Ocak resmî tatil ilan edildi. Böylece Osmanlı’nın Muharrem merkezli yıl anlayışından, günümüzde kutlanan yılbaşı anlayışına uzanan tarihsel süreç tamamlanmış oldu.
Bugün yılbaşı etrafında yapılan tartışmalar, çoğu zaman bu uzun tarihsel arka plan göz ardı edilerek yürütülmektedir. Yılbaşı, ne tamamen bize yabancı bir unsur ne de geçmişimizden kopuk bir dayatmadır. Tarihin her döneminde toplumlar, zamanı algılama ve anlamlandırma biçimlerini kendi şartları doğrultusunda yeniden üretmiştir. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan bu çizgi, geleneğin ve modernliğin karşı karşıya gelmekten ziyade, birbirini dönüştürerek var olabildiğini göstermektedir. Bu nedenle yılbaşına bakarken, onu yalnızca bir kutlama ya da karşı çıkış meselesi olarak değil, toplumsal hafızamızın sürekliliği içinde değerlendirmek gerekir.
Yeni yılda sağlıkla, mutlulukla kalın.