Tuba Rahmet Ekinci

Netanyahu'nun Yazıt Üzerinden Meşruiyet Çabası

Tuba Rahmet Ekinci

Siloam Yazıtı, MÖ 8. yüzyıla tarihlenen ve Kudüs’teki Siloam Tüneli’nde ortaya çıkan önemli bir arkeolojik eserdir. Tünelin iki ucundan kazıldığını ve işçilerin iletişim kurarak ilerlediğini belgeleyen bu Paleo-İbranice yazıt, yalnızca Yahudi varlığını değil, dönemin mühendislik bilgisini de ortaya koyuyor. Osmanlı döneminde İstanbul’a getirilen yazıt, günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde korunmakta ve yaklaşık 145 yıldır sergilenmektedir.

Tarihçi İlber Hoca, yazıt ile ilgili olarak şunları söyledi:

"Kimseye kitabe vermeyiz. Kimse de kimseye vermez zaten. İstediğini almaya alışmış belli ki... Kayser Wilhelm (Alman İmparatoru) istiyordu böyle şeyleri. Ama o zamanlar geçti. Bu ne cüret... Ayrıca o kitabeyi neyin ispatı olarak kullanacakmış? O zaman Romalılar da kalksın gelsin 'iki bin sene önce buralar benimdi' deyip her yeri istesin. Antik eserler duruyor. Biz de 'Burası Osmanlı mülküydü, işte burada kitabesi' diyerek toplayalım her yeri o zaman. Ne hukuki ne tarihi bir meşruiyeti vardır bunların. Zaten Netanyahu cahil, Avrupalı da değil, düz Amerikan Yahudilerinden. Eğitimini aldığı branştan başka bir şey bilmediği de aşikâr. Türkiye kendinden çalınanları yıllardır sağdan-soldan topluyor, kendindekini hiç vermez."

Naçizane fikrim: Netanyahu’nun talebi, yazıtın kendisiyle değil, tarih üzerinden siyasi meşruiyet kazanma çabasıdır. Kültürel miras, tek bir devletin veya ideolojinin malı değildir; insanlığın ortak değeridir. Bugün yazıtın sahiplenilmeye çalışılması, tarihi gerçeklerden çok siyasi hesaplara dayanıyor. Tarihi eserlerle değil, işgal ve zulümle anılan bir devletin meşruiyet kazanması mümkün değildir.

Sümerlere kadar uzanan tarihî katmanlar ve Mezopotamya’daki arkeolojik kalıntılar, bölgedeki medeniyet sürekliliğini ortaya koyuyor. Kudüs’ün üç din açısından özel konumu, şehrin sadece bir devletin değil, tüm insanlığın ortak mirası olduğunu gösteriyor. Tarihi eserleri siyasi çıkarlar uğruna sahiplenmeye çalışmak, geçmişin değerini hiçe saymak anlamına geliyor.

Bölgede yürütülen tartışmalar, Sünni kamuoyunu meşgul eden gündemler yaratmak ve Gazze’deki işgali görünmez hâle getirmek için de kullanılıyor. Tarihi eserler üzerinden yürütülen bu propagandalar, masum insanların acılarını perdeleyerek siyasi hesaplara hizmet ediyor.

Tarih, siyasetin aracı hâline getirilemez; geçmişin belgeleri bugünün çıkarları için çarpıtılamaz. Siloam Yazıtı ve benzeri eserler, insanlığın ortak mirası olarak korunuyor ve hiçbir güç, tarih üzerinden sahiplik iddiasında bulunamaz. Gazze’de yaşanan zulüm ve işgal, bu tartışmaların ardındaki riskleri ortaya koyuyor. Tarihi mirasın korunması, geçmiş kadar bugün ve gelecek nesiller için de bir zorunluluktur.

Tarih, kültür ve insanlık mirası tartışmalarının gölgesinde, yaşanan zulümler unutulmamalıdır. Gelecek nesillere daha adil, barışçıl ve bilinçli bir dünya bırakmak için, tarihî gerçekleri korumak ve hakikati savunmak önemlidir.

Sevgiyle ve umutla kalın.

Yazarın Diğer Yazıları