Kadın Gücüyle Değişen Dünya
Tuba Rahmet Ekinci
Bugün Fırat Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümünde, Uluslararası Kadına Şiddetle Mücadele Günü kapsamında bir panel düzenlendi. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Ahmet Aksın hocamızın yaptığı panelde, Dr. Öğr. Üyesi Hacer Yılmaz hocamız, Dr. Öğr. Üyesi Ayfer Hatipoğlu ve Doç. Dr. Murat Buğra Tahtalı kadına yönelik şiddeti farklı disiplinlerden ele aldı.
Ben de bu konuyu köşemde paylaşmayı, hem insani bir sorumluluk hem de kamuoyunda farkındalık yaratmak için bir görev olarak görüyorum. Çünkü konuşmak ve görünür kılmak, değişimin ilk adımıdır.
Dr. Öğr. Üyesi Hacer Yılmaz hocamızın da belirttiği gibi, kadına yönelik şiddet, tarih boyunca toplumların en temel ve en acı sorunlarından biri oldu. Ancak bu mücadele çok eskiye dayanıyor. 1791’de Olympe de Gouges’in kaleme aldığı “Kadın ve Yurttaşın Hakları Bildirgesi”, kadınların eşitlik yolunda attığı en cesur adımlardan biriydi. Yıllar geçiyor, toplumlar değişiyor ama kadının adalet arayışı hâlâ güncelliğini koruyor. Bugün bizler de aynı kararlılıkla sesimizi yükseltmek zorundayız.
Tarih bize, kadına yönelik şiddetin uzun yıllar boyunca normalleştirildiğini gösteriyor. Ancak tarih bize şunu da öğretiyor: Kadınlar ne zaman bir araya gelip konuştuysa, değişimin kapısı aralanmıştır. 19. ve 20. yüzyılın kadın hakları hareketleri bunun en güçlü örneklerinden biridir. Bugün bizler o mücadelenin devamıyız.
Şiddetin psikolojik etkileri ise çoğu zaman görünmeyen ama en derin yaraları bırakan boyuttur. Dr. Öğr. Üyesi Ayfer Hatipoğlu’nun panelde aktardığı üzere, travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, özgüven kaybı ve duygusal çökkünlük, şiddet gören kadınlarda sıkça görülüyor. Üstelik bu sadece kadınları değil, çocukları ve hatta toplumun genel ruh sağlığını etkileyen bir zincir hâline dönüşüyor.
Hukuki açıdan ise Doç. Dr. Murat Buğra Tahtalı, 6284 Sayılı Kanun’un kadınları koruma konusunda sunduğu önemli çerçeveyi anlattı. Türkiye’de ve dünyada kadına yönelik şiddetin bir insan hakları ihlali olarak kabul edilmesi, mücadelenin hukuk boyutunu güçlendiriyor. Ancak şiddetle mücadelenin yalnızca hukuka bırakılmayacak kadar derin bir mesele olduğu da ortada; toplumun bilinçlenmesi ve duyarlılık kazanması en az yasalar kadar önemli.
Kadına saygı ve değer verme, yalnızca hukuki ve toplumsal değil, aynı zamanda dini ve manevi bir sorumluluktur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), yaşamı boyunca kadınlara sevgi, adalet ve merhametle yaklaşmış; onları toplumun eşit ve değerli bireyleri olarak görmüştür. Onun bu yaklaşımı, kadına yönelik şiddetin hiçbir şekilde inançla bağdaşmadığını bize açıkça gösterir.
Ve tüm bu değerlendirmelerin ardından kişisel olarak söylemek isterim ki; değişim çoğu zaman büyük adımlarla değil, küçük ama kararlı farkındalıklarla başlar. Bir konuşma, bir yazı, bir paylaşım bile bir kadının sesini duyurmasına, bir başkasının fark etmesine vesile olabilir. Bu nedenle bu yazıyı, o küçük ama etkili adımlardan biri olarak görüyorum. Çünkü inanıyorum ki kadın güçlenirse, dünya da güçlenir, dünya da değişir.
Sevgiyle ve umutla kalın…