Tuba Rahmet Ekinci

Harput'un Tarihi Zenginlikleri

Tuba Rahmet Ekinci

Sevgili Okurlarımız

Hepinize içten selamlarımı iletiyorum.

Harput üzerine bugüne kadar pek çok tarihî hususu ele aldık. Ancak böylesine köklü geçmişe sahip bir tarihî merkezi birkaç yazıya sığdırmak elbette mümkün değil. Bu haftaki yazımızla Harput serimizi sonlandırıyor; Belek Gazi’den Sarahatun Camii’ne, Beyzade Efendi’den diğer mümtaz şahsiyetlere kadar Harput’un kimliğine yön veren önemli isim ve eserleri anıyoruz.

Belek Gazi

Harput’un kahraman evlatlarından Belek Gazi (Balak ya da Balağ), Nurüddevle Belek bin Behram bin Artuk olarak Selçuklular döneminde Harput, Dersim, Halep ve Genç emiri olarak görev yapmıştır. 1122 ve 1123 yıllarında Urfa Kontu I. Joselin ile Kudüs Kralı II. Baudouin’i esir alarak Harput Kalesi’nde hapsetmiş ve Haçlıların yayılmasını durdurmuştur. Büyük Selçuklu Sultanı tarafından “Türk Orduları Başkumandanı” ve “Gazi” unvanlarıyla ödüllendirilen Belek Gazi, 1124’te Menbiç kuşatması sırasında şehit düşmüştür. Cesareti ve adaleti ile tanınan bu kahraman, Harput Türkmenlerinin ve Gakgoşların atası olarak da hatırlanmaktadır.

Sarahatun Camii

Harput’un mimari ve kültürel zenginliğinin önde gelen simgelerinden biri Sarahatun Camii’dir. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın annesi Sara Hatun tarafından 1465 yılında mescit olarak yaptırılan cami, 1585’te Hacı Mustafa ve Harput Müftüsü Hacı Ahmet Efendi tarafından onarılmış ve 1843’teki restorasyonla bugünkü hâline kavuşmuştur. Kare planlı caminin dört sütunu üzerinde yükselen kubbe, tonozla örtülü kenarları, taş işçiliği ve renkli kesme taş minaresiyle ziyaretçilerine görsel bir şölen sunar. Başlangıçta külliye hâlinde inşa edilen yapıdan günümüze yalnızca cami ulaşmıştır. Camii bitişiğindeki Cemşit Bey Hamamı ise XVI. yüzyılda Yavuz Sultan Selim Han’ın sipahilerinden Cemşit Bey tarafından yaptırılmıştır. Soyunma yeri kare planlı ve kubbelidir; dört eyvanlı köşelerde birer kubbeli halvet bulunur. Günümüzde kullanılmasa da hamam ve kalıntıları, geçmişteki banyo ve temizlik kültürünü anlamamız açısından değer taşır.

Beyzade Efendi

Harput’un manevi dünyasını şekillendiren önemli şahsiyetlerden biri Beyzade Hacı Ali Rıza Efendi’dir (d. H.1225/M.1810 – ö. H.1344/M.1904) (Fırat, 2015:289). Aynı zamanda kaynaklarda Büyük Beyzade Efendi olarak da geçmektedir. Harput’un meşhur âlim ve mutasavvıflarından olan Beyzade Efendi’nin aslen Türkistanlı olduğu, geniş bir oymak halinde önce Özbekistan’dan Buhara’ya, oradan da Mısır’a göç ettikleri bilinmektedir. Mısır’da bir müddet kaldıktan sonra 1798’de Napolyon’un Mısır’ı işgali sırasında kendi boylarına bağlı kırk kadar aile ile birlikte kuzeye, Şam, Halep ve Urfa üzerinden Musul’a gelmişler ve bir müddet burada kalmışlardır. Bu ailelerden bir kısmı Musul’da kalmayı tercih etmiş, bir kısmı ise eski yurtları Türkistan’a dönmek için hazırlık yaparken, Bakır Bey (Hacı Bekir, Beyzade Efendi’nin babası) idaresinde küçük bir topluluk, kendilerine yakın birkaç aile ile birlikte Harput’a gelmiştir. Bakır Bey ve kardeşi Hacı Hafız Mehmet Efendi, Harput’u İslami ideallerine uygun bulduklarından burada yerleşmişlerdir. Beyzade Efendi, Kurşunlu Medresesi’nde eğitim almış, hayatı boyunca ilim ve tasavvuf ile uğraşmış, hem maddi hem manevi yardımlarda bulunmuş, oğlu Baha Efendi ile yaptığı hac yolculuğu sırasında fakirlere bolca sadaka dağıtmıştır. Beyzade Efendi’nin yetiştirdiği müridler ve halifeler aracılığıyla Harput’un tasavvuf geleneği günümüze kadar ulaşmıştır.

Her taşında, her yapısında tarih ve kültürün izlerini taşıyan Harput, hem kahramanları hem de manevi önderleriyle Anadolu’nun hafızasında unutulmaz bir miras bırakmaktadır. Bu hafta Harput serimizi burada noktalıyor, kadim diyara saygıyla veda ediyoruz.

İleride bir tarihçi ve bu şehrin evladı olarak, Harput’un keşfedilmeyi bekleyen tarihî sırlarını araştırmak ve gelecek kuşaklara aktarmak için bir çalışma yapma hayalini kuruyorum. Peki siz, sevgili okurlarımız, Harput’un hangi yönlerini daha yakından keşfetmek isterdiniz?

Yazarın Diğer Yazıları