Tuba Rahmet Ekinci

Fuzûlî'nin Diliyle Kerbelâ'nin Derinliği

Tuba Rahmet Ekinci

1480’li yıllarda Hille ya da Necef civarında doğduğu kabul edilen Fuzûlî, Türk divan edebiyatının en güçlü ve en içli şairlerinden biridir. Arapça, Farsça ve Türkçe dillerinde eserler vermiş, Osmanlı hâkimiyetinden sonra Bağdat’a yerleşmiş, hayatı boyunca geçim sıkıntısı çekmiştir. Su Kasidesi, Leylâ vü Mecnûn mesnevisi ve mektuplarıyla tanınan Fuzûlî, tasavvufî aşkın, sabrın ve acının en veciz anlatıcılarındandır. 1556’da Bağdat’ta vefat etmiştir.

Şairin “Fuzûlî” mahlasını seçmesi de onun edebî duruşunun göstergesidir. Arapçada “gereksiz, yersiz söz” anlamına gelen “fuzûl” kelimesinden türeyen bu mahlas, aslında tevazu ve eleştirel bilinç içerir. O dönemde kullanılan iddialı mahlaslara karşılık, kendini “fuzûlî” yani “fazlalık” olarak tanıtması, hem ironi hem de ilahi aşka teslimiyetin bir ifadesidir. Bu isim, onun şiirlerinde sıkça rastlanan içe dönük sorgulamanın ve fanilik bilincinin de habercisidir.

Muharrem ayı geldiğinde, yas ve matemle birlikte derin bir hatırlayış da canlanır. Kerbelâ’nın acısı, Fuzûlî’nin diliyle yeniden hayat bulur; susuzluk, sabır, adalet ve aşk kavramları onun şiirinde çileye dönüşür. Fuzûlî için aşk, sıradan bir duygu değil, bir sınav ve bekleyiştir. Doğup büyüdüğü Bağdat ve çevresinde Kerbelâ’nın yas izleri yalnızca camilerde değil, kelimelerde de sürülür. Su Kasidesi, sadece Peygamber’e yazılmış bir methiye değil, aynı zamanda Kerbelâ’nın derin acısına verilmiş bir şiirsel cevaptır.

Fuzûlî’nin dilindeki yangın, yalnızca bireysel bir aşkın değil, ümmetin ortak acısının da ifadesidir. “Aşk imiş her ne var âlemde / İlim bir kıyl ü kâl imiş ancak” mısralarında aşkı her şeyin önünde tutan Fuzûlî, Kerbelâ’daki teslimiyetle bu aşkı özdeşleştirir. “Mende Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dâdı var / Âşık-ı sâdık menem Mecnûn’un ancak adı var” diyerek de gerçek aşkın çileyle sınandığını vurgular. Bu dizelerdeki içli ifade, Kerbelâ’nın sadece tarihî değil, ruhani bir yolculuk olduğunu da bize fısıldar. Fuzûlî, acıyı estetik bir dile çevirirken, okuyucuyu da bu derin yasın hissedarı kılar.

Fuzûlî’nin şiirlerinde “Kerbelâ estetiği” diye adlandırabileceğimiz bir duruş vardır: Acının zarafetle anlatılması, sabrın ve tevekkülün sanat diline dönüşmesi… Leylâ ile Mecnûn mesnevisinde bu estetik belirginleşir. Mecnûn’un çöllerde dolaşması, Kerbelâ’da adalet arayan bir ruhun yansımasıdır. Fuzûlî aşkı bireysel değil, toplumsal ve tarihsel bir olgu olarak görür. Onun şiirinde aşk, sabırla, ulaşılmazlıkla, suskunlukla yan yana yürür. Bu yüzden Fuzûlî’nin dizeleri sadece edebî değil, aynı zamanda tarihî bir hatırlayışın da ifadesidir.

Bu haftaki yazı Muharrem ayına özel olarak hazırlandı.

İ

Yazarın Diğer Yazıları