102 Yılın Işığında Cumhuriyet
Tuba Rahmet Ekinci
Haber ayrıntı okurlarına sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Bu haftaki yazımızda, Cumhuriyet Bayramı hasebiyle, milletimizin en kıymetli değerlerinden biri olan Cumhuriyetimizi konu alıyoruz. Sadece geçmişi anmak değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in bizlere yüklediği sorumlulukları hatırlamak ve günümüz koşullarında anlamını değerlendirmek için sizlerle birlikteyiz.
Cumhuriyet, bu toprakların asırlardır süren var olma mücadelesinin siyasal ifadesi ve toplumsal dayanışmanın kurumsallaşmış hâlidir. Onu yaşatmak, sadece geçmişi anmak değil, geçmişin bize yüklediği görevi hatırlayarak çağın koşullarına uygun biçimde sürdürmektir.
Cumhuriyet, bir devlet biçiminden öte, toplumsal bir bilinçtir. Onu yalnızca yönetim değişikliği olarak görmek, tarihsel bağlamını eksik anlamaktır. Osmanlı’nın son dönemindeki dağılma süreci, işgaller ve savaşlar içinde bir halk, kendi geleceğine sahip çıkmanın yollarını aramış ve bu arayış 29 Ekim 1923’te, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesiyle somut bir biçim kazanmıştır. Milletin iradesinin devletin merkezine yerleştirilmesi, tarihimizde bir dönüm noktasıdır.
Bu büyük dönüşüm, yalnızca bir kişi ya da grubun başarısı olarak değerlendirilmemelidir. Mustafa Kemal Atatürk, bu fikrin öncüsü ve kurucusu olarak elbette belirleyici bir liderdir; ancak onun en büyük başarısı, halkın gücüne inanmış olmasıdır. Cumhuriyet, sadece bir liderin mirası değil, Anadolu’nun her köşesinde mücadele eden askerlerin, kadınların, gençlerin ve öğretmenlerin ortak eseridir. Kurtuluş Savaşı’nda cephede savaşanlar kadar, cephe gerisinde üretmeye, taşımaya ve yaşatmaya çalışanlar da bu sürecin asli unsurudur. Bu anlamda Cumhuriyet, toplumsal dayanışmanın, ortak aklın ve fedakârlığın kurumsallaşmış hâlidir.
Cumhuriyet’in en temel işlevi, bireyi devlet karşısında özne hâline getirmesidir. Bu, yalnızca oy hakkı kazanmak ya da meclis kurmakla açıklanamaz; eğitimin, hukukun ve toplumsal yaşamın merkezine yurttaşlık bilincinin yerleşmesi demektir. Cumhuriyet, imparatorluk dönemindeki “tebaa” anlayışını aşarak, halkı yönetime ortak eden yeni bir siyasal kültür yaratmıştır. Dolayısıyla onun değeri, sadece kurulduğu günün coşkusunda değil, toplumun her kuşağında yeniden öğrenilmesinde yatar.
Bugün Cumhuriyet’in yüz yılı geride kaldı. Aradan geçen zamanda dünya değişti, Türkiye değişti; fakat Cumhuriyet’in temel fikri hâlâ günceldir: Bir ülkenin geleceğini belirleyen en güçlü unsur, kendi vatandaşlarının iradesidir. Bu nedenle Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir sorumluluk alanıdır. Demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük ancak bu bilincin sürekli korunmasıyla yaşatılabilir. Cumhuriyetin varlığı, her bireyin kendi görevini, kendi yerinde, dürüstçe yerine getirmesine bağlıdır.
29 Ekim’i kutlamak, yalnızca geçmişi anmak değildir; o geçmişin bize yüklediği görevi hatırlatmaktır. Atatürk’ün liderliğinde kurulan bu büyük miras, şehitlerin fedakârlığı, gazilerin kararlılığı ve halkın emeği üzerine inşa edilmiştir. Onu yaşatmak, geçmişi tekrarlamakla değil, o mirası anlamak ve çağın koşullarına uygun biçimde sürdürmekle mümkündür. Cumhuriyet, yalnızca tarih kitaplarında yer alan bir dönem değil, hâlâ süren bir idealdir. Ve bu ideal, her vatandaşında yeniden anlam bulmaya devam etmektedir.
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun, keyifli okumalar!