Nazlı Orta

Kadın Olmak

Nazlı Orta

İnsanoğlu Adem'le varoldu ve Tanrı, kadını bir kaburga kemiğinden yaratarak ona yeryüzünde toprakta biten bir filiz olma lütfunu bahşetti. İnsanlığın var olmasındaki sürekliliği kadına doğumla nasip etti. Kadın doğdu, doğurdu. Verdiği filiz bazen sefira ağacı misali yerin dibine doğru olsa da değişmeyen tek şey hayat ağacı olmasıydı ve  başgösterdiği filizden hayat fışkırırcasına yaşama umut aşılamasıydı. Bundandır ki kadın acısıyla, tatlısıyla herşeyi göğüslemeye güç yetiren oldu. Çocukken yılları aktı, geçen yıllarda yeni bir can taşıdı. Dünyaya gelen nefesle, nefesiyle büyüttü içindeki çocuğu da, dışındaki çocuğu da. Onunla güldü, üzüldü, öğrendi ve tüm yaşanmışlıklarıyla öldü sonunda. Ait olduğu yere eksik parçalarıyla döndü. Yaradan adildi ve tamamlardı, dünyada kalan uzuvlarını. Kadın olmaya dair her  seferinde benzer senaryolar  sahnelendi aslında hayat tiyatrosunda. Sınavı çetindi kadının. Kurak topraklarda boy vermişti ne de olsa. İsimler değişti en fazla, şehirler yada sahneler. Kaderlerse bakiydi bir noktada. Ortaktı ağıtları.. Kadın takdir edilmekle teşhir ve de bazen tehdit edilme sınırlarında bir döngüde kıvranıp durdu. Cennet'i ayaklarının altına koyan Rab iken, hayatları cehenneme çevrildi fütursuzca kul tarafından. Toplumsal yargılamalardan, sınırlamalardan, etik ve ahlaki çerçevelerden en çok payı alan kadınlar; kanatlarından tutulup neden uçmuyorsun diye karalandı, suçlandı. Çaresizliğiyle ninniler çığırdı. Tüm yaşadıklarındaki kedere rağmen elini uzatana, içten bir tebessüme gökkuşaklarını sundu geniş bir yürekle, ömrünü kara edenlere bile. Pes etmeden var olduğu ve varettiği için bizim dünyayla olan bağımız, çölde kanasıya içeceğimiz bir tas serin suyumuz oldu kadın. Ve dünyası olmayanın Ruh'u ebediyen tutsaklığa mahkumdu.

Yazarın Diğer Yazıları