TÜM YAZILARI SON GÜNCELLEME:
Şiir, en etkili yazınsal anlatım biçimlerinden biridir…
Bazen sayfalar dolusu anlatmak istediğiniz şeyler, bir şiirle, birkaç dizede hayat bulurken, bazen de birkaç etkileyici mısra “işte budur” dedirtecek bir beğeniyi, benimsemeyi temsil eder.
Yüreğe işleyen bu etkileyicilik, sizi büyük bir düşünce deryasında soluksuz bırakır. Şiirin esas gücü de buradadır zaten.
İşte size bu etkileyiciliğin örneklerinden biri…
Her mısrası duygu dolu ve herkesin kendinden bir şeyler bulabileceğine inandığım bir edebi çalışma:
KELHASİ'NİN SESİ
“Bir çoban ıslığında bozulur yaban sessizliği.
O an kuş ötmez,
Ve kesilir geceden kalma cırcır böceklerinin sesi.
Yaban çiçeği yaprağından akıp toprakla buluşur öz çiğ damlası.
Hafif bir rüzgârla gelen titrek ayaz.
Bak sürüden uzak uyuz bir keçi nasıl da su içer.
Yaban arıları hariç kimsenin haberi olmaz,
O kayaların arasında saklı Awâ Zelal sudan içer kana kana...
Bak kızıl kara sakalları nasıl da ıslak.
Bundan kimseciklerin haberi bile olmaz.
Hatta O kendinden aciz bir ayağı çukurda ihtiyar çoban köpeğinin bile...
Rahat bırakın beni tek derdim şu pireler, dercesine bıkmış her şeyden…
Etrafı sinek ve ölüm uykusunda uyur, dikenli ardıç gölgesinde…
Ve yorgun bedenler arasında gece uykusu, saniye hızındadır…
Uyku tutmayanlar için ise, bitmek bilmez uzun geceler...
O an bir başkadır, bir dal, bir nefes sigara.
Uzun kavak ağaçların kurumuş yaprakları, haşır neşir sesi...
Dağlardan dörtnala kopup gelen rüzgârla oynaşır.
Vurur Ay ışığında toprak damlı evlere o sessizliği bozanların gölgesi,
Ve karışır köyün ortasında,
O tanıdık kızıl mermer taşa çarpan çeşmenin akar sesi...
Ve kasvetli havayı fırsat bilen uzak çakal ulama sesleri...
İrkilir ağzı memede ve dudakları dolu sütten taşan kuzu.
Bak hele anne işte,
Bir gözü kapıda nasıl da ürkek ve tersenôk.
Refunda tek ayaküzeri uykusunda irkilir tavuklar,
En çokta uyku bize haram diyen,
O bir gözü hep açık, çöplükte hazır kıta sabahçı horozlar,
Kendi cinsine sadık korku ile irkilir sabrı.
Gün ağarmadan erken ötmeleri ile son bulur endişesi…
Siyah ve Beyaz urganın ayırt edildiği andır şafak.
Asırlık dut ağaçlarını mesken bilen o serçelerin ötüşleri
Güneşten önce pencerelerden odaya süzülen o huşi sesi.
Bazen kopar bir kıyamet
Daldan dala serçe dövüşleri…
Sebebi belirsiz toprak dam üstünde biten toplu kavga sert ötüşleri…
Ardından semaya yükselip kayalara çarpıp gelen ezan sesi.
Bastırır onca geceden kalan doğanın uğurlu uğursuz seslerini.
Ve ölülerin hatırına bir kez daha
Uyanır taşları lal Ğeydan,
Uyanır Şêx mir, Êni Pil…
Ve Özgür bir Şahin olup süzülürler
Ziyara Fekir Kıtan'a...
Aşağı Vadiden yükselir habersiz O dirilerin çabası.
Bunca olmuşluğa rağmen
Bak hayat devam ediyor
inadına yaşamın koşturma sesleri…
Haydi, kalkın gençler çok işimiz var deyip
İşe koyulan o deli kanlı dedeler, nineler...
Ağıllardan yükselen acıkmış koyun buzağı sesleri.
Ellerinde bakır sitil kovalarla su taşıyan utangaç gelinler.
Kesme taş çeşmelerin başında o kıkır kıkır gülüşlerin arasında parlayan güzel yüzler.
Rüzgârla süzülür kırmızı çiçekli uzun fistanları…
Al yazmalı gerdanında saklıdır süru zer Reşat altınları ve etrafı süzer o kara gözleri...
Uzar gider geceden kalan heyecan sohbetleri…
Ve o kuçê'lerin…
O taşlı tezek kokulu sokakların bir anda dirildiğini
İnsanların ve hayvanların
Seslerinin birbirine karıştığı andır.
Yayılır o daracık yolarda toz ile karışık keskin ahır kokusu.
Her bir ağıldan akar sıra halinde hayvan sürüsü.
Yayılır meraya, yayılır düz Awarâ, Zeydan'a...
Ve Yayılır ara sıra kaçak tütün kokusu.
Evlerin ve bahçelerin boylu boyu uzanan
Üzeri dikenli çalı çırpı istifli o harçsız taş duvar kelendesler..
Tarlalara doğru koşuşturmalar...
Selamlar…
O sımsıcak hatır soranlar
Kim bilir şimdi neredeler...
Ardından henüz yeni doğmuş bebek ağlamaları,
Annelerin söz dinlemez o haylaz çocuklara
“...Erô Xozô…!” diyerek öfke ile bağırma sesleri...
İşe gecikmeme telaşları…
Kara Erik ağaçlarının altında
Bağlı atların yere sert tok vuruş sesleri...
Ortalığı karıştıran azgın eşeklerin anırma sesleri...
Erkeni hiçe sayıp işe koyulan
O sert kaynanaların,
Odalarından çıkmayan tembel gelinlere sitemi-kurti söylenmeleri.
Ardından komlardan dağlara doğru yükselir meşk sesi…
Yumuşak Keçi Derisi içinde bol köpük, yayık ayran ve has tere yağ…
Güneş yükselmeden çinko taslara çarpan kaşık sesleri
O kuru meşe dalları ile örtük çardaklı toprak damlı Ortmi'lerde
Fokurdayarak içilen bol kesme şekerli sıcak çay bardak sesi…
Yani benim Saf Ninem.
Ağzı var, dili yok, hep eziyet, hep çile çekmiş…
Yumuşak huyludur bizim ihtiyar.
Vallahi tam bir Cennetlik,
Bak nasıl da şafaktan hazırlamış
Her bir non tok üzerine sürülmüş,
Bal şeker serpilmiş kaymaklı ekmekler…
Seni beni bekler kara kamış sepetin altında.
Hadi kalk bakalım,
Erken kalkan en büyük ekmeği kapar yarışıdır bu.
Sende şafağın ayazına inat yine o yanık türkünü çal ey çoban çocuk…
Arkanda ve önünde yolunu gözleyen her bir Newroz çiçekleri başucunda…
Bak yeni bir gün daha, senin yüzün suyu hürmetine
Tekrardan tekrara doğup
Dicle'ye-Ferhat'a akıyor…”
Sabahattin KARABULUT
Fuat YAMAN